Klasik tuval resmine çağdaş bir yorum getiren ve son dönemde yaratımlarını desen, video ve heykel ile zenginleştiren Ali Elmacı ile sanat ve ütopyadan konuştuk.
“Dudaklarımı Öp Kalbimi Hançerle” sergini gezdiğim sıralarda Nurdan Gürbilek’in “Kötü Çocuk Türk” kitabını okuyordum. Gürbilek kitapta, “Türk edebiyatında ‘kötü çocuk’, sadece bir karakter değil, aynı zamanda toplumun marjinalleşmiş, dışlanmış ve isyankâr kesimlerinin bir temsilidir. Bu karakter, toplumsal normları sorgular ve onları ihlal eder.” diyor. Sergi de bana tam olarak bunu hissettirmişti. Sanatında “kötü çocuk” olduğunu düşünüyor musun?
Gürbilek, çok severek okuduğum ve etkilendiğim bir sosyolog yazardır. “Kötü Çocuk Türk” kitabında Türkiye’de modernleşme sürecini, globalleşme ve kültürel değişimler karşısında bireylerin yaşadığı yabancılaşma ve kimlik bunalımlarını edebiyat ve sanat eserleri üzerinden toplumsal eleştiriler yaparak ele alıyor. Bende işlerimin üretimini hemen hemen aynı konular üzerinde yoğunlaşarak yaptığım değerlendirmeler sonucu ortaya çıkarıyorum. Bu konuları da genellikle insan doğasının karanlık ve aydınlık yönlerini, ahlaki ikilemleri ve bireyin içsel çatışmalarını dönemin değişken politik gündeminden referans alarak ortaya koyuyorum. Kısacası “kötü çocuk” muyum bilemem ama “iyi çocuk” olmak gibi bir derdim hiç yok.
Bir yaşamın sanatla idame ettirilebileceğine olan inanç oldukça az. Bugün geriye doğru bakarken kendin için neler söyleyebilirsin?
Sanatla meşgul olmak benim için, sürekli öğrenme ve kendini yenileme süreci ve bu süreç, benim hem zihinsel hem de duygusal olarak gelişmemi sağlıyor. Elbette sanatçı olmak, ekonomik belirsizlikler ve toplumsal beklentilerle başa çıkmayı da öğrenmeyi gerektiriyor. Bugün geriye dönüp baktığımda ne yaptıysam “her şeyi, her şeye rağmen” yapabilmiş olduğumu görüyorum.
Resim bireysel bir sanat dalı; yönetmenlikse kolektif olma halini gerektiriyor. Bir resmi belki yıllar sonra tekrar revize edebilir ya da yorumlayabilirsin ama bir filmde bunu yapmak imkânsız. İleriye dönük bir karar verme becerisi gerekiyor. Bu bağlamda ilk üç kısa filmin hakkında neler söyleyebilirsin? Yönetmenlik bir anlatım yolu olmaya devam edecek mi?
Sinemanın temelini oluşturan şey esasen resimdir. Resim tek bir ana odaklanırken sinema akış ve hareket üzerine yoğunlaşır ancak görsel kompozisyonun kurgulanması; kadraj, perspektif ve görsel denge her iki disiplinin de temel unsurlarıdır. Her iki sanat formu da, insan deneyimini ve duygularını görsel olarak ifade etmek için benzersiz yollar sunar. Benim film yapma gayem meselemi hareketli bir resimle anlatma arzumdan kaynaklanıyordu ve ben bu yüzden kamera arkasına geçtim. Bundan sonra da ele aldığım konuyu iyi biçimde ifade edeceğini düşünüyorsam elbette film yapmaya devam ederim.
Sanat mutlak bir disiplin gerektiriyor. Çalışma rutinin var mı?
Kesinlikle mutlak bir disiplin gerektirir. Ben bir sporcu gibi her gün en az sekiz saatimi atölyemde çalışarak ya da araştırarak geçiririm. Mesai saatlerimi de genellikle daha sessiz ve sakin olduğu için öğleden sonra ile geceye uzanan saatler
arasından seçerim.
Sanat ve iktidar ilişkisi, iki yönlü bir etkileşim süreci. İktidar, sanatı kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya çalışırken, sanat da iktidarı sorgulayan, eleştiren ve dönüştüren bir güç olarak varlığını sürdürmek zorunda. Türkiye’deki sanat ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsun?
Sanat Osmanlı’da büyük ölçüde saray ve dini yapılar etrafında şekillenip, padişahların ve yüksek bürokratların himayesinde gelişirken, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte, modernleşme ve ulus inşası projelerinin bir parçası olarak görülmüş, yeni Cumhuriyet’in ideallerini yüceltmek için teşvik edilmiştir. Bugün de her iktidar sanatı bir propaganda aracı olarak kullanma eğilimi ve arzusu içinde. Ancak sanatçı politik ve toplumsal eleştiriler yaparak muhalif bir tutum geliştirir. Zaman zaman bu tutum iktidarın sanata ve sanatçıya karşı doğrudan müdahalesiyle sonuçlanabilir. Ancak iktidarın sanatı kontrol etme çabalarına rağmen, sanatın sorgulayıcı, eleştirel ve dönüştürücü gücü devam etmektedir ve de edecektir.
Mutlaka ütopya üzerine düşünmüşsündür. Senin ütopik bulduğun şeyler hangileri?
Özellikle şu veya bu diyemem ama kendimce şöyle açıklayabilirim. Ütopyayı mükemmel bir dünya tasviri, ütopyacılığı da mevcut durumu eleştirip mükemmel geleceğe bir inanç olarak değerlendirirsem aklıma Guevara’nın şu sözü geliyor: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!”
Röportaj: Ebubekir Elkatmış
Fotoğraf: Yağız Bingül
Fotoğraf Asistanı: Adem Hayır
Styling: Selman Savat
Saç & Makyaj: Onur Bayram
Comments