top of page

ANTİK YUNAN’DAN CHATGPT’YE: Yeni Teknolojiler, Yeni Farkındalıklar

Tarih boyunca pek çok dönüştürücü teknoloji ile karşı karşıya kaldık. Bu teknolojilerden her biri toplumsal yapıyı, düşünme biçimimizi ve hatta insan olma deneyimimizi köklü birşekilde yeniden şekillendirme gücüne sahipti. Bu dönüşüm gücü, gittikçe daha da hızlanarak etkisini artırmaya devam ediyor. 1880’ler için mucize bir teknoloji olan elektriğin kitlesel adaptasyonu 40 yıla yakın sürmüşken; ChatGPT’nin kitlesel yayılımı yalnızca 10 ay içinde gerçekleşti. Bu hız farkı, teknolojilerin küresel yayılım hızının coğrafi sınırlamaları kolayca aşabilmesinin önemli bir göstergesi. Bu durum bizleri hem yeni teknolojilere adapte olma konusunda daha çevik olmaya hem de bu değişimlerin doğurabileceği risklerin daha da hızlı farkında olmaya mecbur bırakıyor. Bununla birlikte, bu hızlı adaptasyon süreci, toplumsal yapılarımızın ve bireysel deneyimlerimizin dönüşüm

hızını da artırıyor.




YAZININ YÜKSELİŞİ

İki bin beş yüz yıl önce, Yunanlar yazıyı keşfettiklerinde, insanlık tarihinde düşünsel ve kültürel temel taşlar inşa edildi. Yazının icadı; dramanın, felsefenin, matematiksel düşüncenin ve demokrasinin gelişimine ve bunların diğer nesillere aktarımına olanak sağladı. Ancak, bu devrim herkes tarafından heyecanla karşılanmadı. Platon, konuşmanın canlılığınasahip olmayan ve cevap veremeyen yazma eylemine derin bir şüpheyle yaklaştı; bu yeni ifade biçiminin, hafızayı zayıflatarak “bilgelik görüntüsü verip bilginin gerçeğinden yoksun kalacak” bir araç olduğunu öne sürdü. Yazı, artık konuşmaya alternatif bir ifade aracı olarak ortaya çıkmış ve bilgiyi depolamanın ve aktarmanın yeni bir yolu olarak karşımıza çıkmıştı.Platon’un endişesi, hafıza ve bilginin doğası üzerineydi. Onagöre, bilgi yalnızca bir zihin egzersizi değil, aynı zamandabir toplumsal pratikti; canlı bir diyalog içerisinde, insanlarla paylaşılarak ve etkileşimle anlam kazanıyordu. Yazının soyut doğası, bilgi ile doğrudan bağlantıyı keserek, toplumsal bağların ve bilginin içselleştirilme biçimlerinin zayıflamasına yol açıyordu. Platon’un insan doğası kuramını, insanın toplumsal bir varlık olduğu iddiasıyla temellendirmesi; bilgi ve insan arasındaki etkileşimin evriminin, insan benliğini/doğasını da yeniden tanımlayabileceğini bize gösteriyor.


BİLGİ ÜRETİMİNDEKİ DÖNÜŞÜM

Dijital çağ, bilgiye ulaşım yollarını ve bilgi üretim süreçlerini köklü bir şekilde dönüştürüyor. Artık bilgi, makineler tarafından da üretiliyor, dijital ağlar üzerinden küresel olarak dağıtılıyorve saniyeler içerisinde güncellenebiliyor. Bu, bilginin sabit ve statik bir gerçeklik olmaktan çıkıp, akışkan ve dinamik bir yapıya kavuşmasına neden oluyor. Platon’un yazıya dair endişeleri, bilginin aktarımında hafızayı zayıflatması, derin düşünmeyi zorlaştırması ve bilgiyi yüzeysel bir şekilde sunması üzerindeydi. Ancak dijital çağda, bu kaygılara bir yenisi daha ekleniyor: Bilgi artık sadece insanlar arasında bir diyalog olmaktan uzaklaşıyor; insanlar, yapay zekâ ve algoritmalar gibi makinelerle de etkileşime geçiyor. Bu durum, insanların bilgiyle kurduğu ilişkiyi değiştirirken, toplumsal bir pratik olarak bilginin tanımını da yeniden gözden geçirmemizi gerektiriyor.Bu teorileri zihnimizde canlandırmak için öncelikle kendimize bazı sorular soralım. Bilgiye bu kadar hızlı erişim sağlanan bir dünyada, en son ne zaman bir telefon numarasını ezberlediniz? Hatırlamakta zorlandığınız bir konuyu, kendi hafızanıza güvenerek tekrar gözden geçirmeyi denediniz mi? Yoksa hemen bir arama motoruna veya ChatGPT gibi sohbet robotlarına mı sordunuz? Bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken, onu ne kadar içselleştiriyorsunuz? Kitaplarda konuyu araştırırken karşınıza çıkan farklı perspektifleri ve bağlantılı bilgileri okuma deneyimi, bir soruya doğrudan yanıt almakla kıyaslandığında, düşünme ve anlam oluşturma sürecini nasıl etkiliyor?


“Dijital çağda bilgi, benlik ve toplumsal yapılar arasındaki etkileşimlerin dönüşümü, bireylerden ve toplumlardan daha derinlemesine bir dijital bilinç geliştirmelerini talep ediyor. Bu yeni dijital bilinç, yalnızca teknolojik bir ilerleme değil aynı zamanda toplumun temellerini şekillendirecek bir denklem.”


Dijital benliğin inşası: Dijital çağ, bireylerin bilgiyle ve kendileriyle kurduğu ilişkiyi yeniden şekillendiriyor. Matematik profesörü Brian Rotman’a göre, dijital platformlar ve etkileşimli yapılar, bireylerin kimliklerini ve benlik algılarını çok katmanlıve dinamik bir yapıya dönüştürüyor. Rotman’a göre, dijital çağın sunduğu bu çok katmanlı bilgi yapıları, benliği tekil ve sabit bir özne olarak görmekten uzaklaştırıyor.

Sosyal bağların dönüşümü: Rotman’ın vurguladığı bu dönüşüm, sosyal etkileşimlerimizi de kökten bir şekilde etkiliyor. Günlük ilişkilerimiz giderek dijital platformlar aracılığıyla şekillenirken, yüz yüze kurulan fiziksel bağlar yerini ekranlar aracılığıyla kurulan daha soyut ve dolaylı etkileşimlere bırakıyor. Dijital platformlar, bireylerin toplumsal kimliklerini inşa ettikleri yeni bir “dijital agora” işlevi görüyor.

Dijital bilincin önemi ve toplumsal sorumluluklar: Dijital platformlar üzerindeki etkileşimler, yalnızca bireyler arası değil, toplumsal düzeyde de sorumluluk gerektiriyor. Sosyal medyada paylaşılan bilgilerin doğruluğu ve güvenilirliği, etik farkındalık açısından büyük önem taşıyor. Bu durumda dijital bilinç kavramı, bireylerin bilgiyle kurdukları ilişkiyi eleştirel bir süzgeçten geçirme gerekliliği ile tanımlıyor. Bireylerin toplumsal kimliklerini inşa ettikleri dijital agoralar, toplumsal kimlik inşasını daha dinamik bir sürece dönüştürüyor. Toplumsal kimliklerin bu dijital ortamda inşası, bireylerin kendilerini yalnızca sabit bir özne olarak değil, sürekli değişen ve dönüşen sosyal varlıklar olarak görmelerine neden oluyor.

Etik ve dezenformasyon: Dijital benlik üzerine düşünceler, toplum olmanın verdiği sorumlulukla dijital bilinç kavramınıda kapsıyor. Dijital bilinç, yalnızca bilgiyle kurulan bir ilişkiyideğil, aynı zamanda toplumsal sorumlulukları da içeriyor. Dijital platformlarda yayılan bilgi akışlarının hız ve erişilebilirliği, yalnızca doğru bilgilerin değil, yanlış bilgilerin de kolayca yayılmasına neden oluyor. Bu durum, bireylerin bilgiye karşı eleştirel bir tutum geliştirmesini ve dezenformasyona karşı daha sorumlu hareket etmelerini gerektiriyor. Bu yeni dinamikler, dijital çağda toplumsal etkileşimlerimizi ve sorumluluklarımızı yeniden düşünmemizi zorunlu kılıyor.Dijital çağda bilgi, benlik ve toplumsal yapılar arasındaki etkileşimlerin dönüşümü, bireylerden ve toplumlardan daha derinlemesine bir dijital bilinç geliştirmelerini talep ediyor. Yapay zekâ sistemleri ve dijital platformlar, bilgiye erişimi ve insan etkileşimlerini yeniden şekillendirirken, bu dönüşümün etik sınırlarını ve toplumsal sorumlulukları yeniden tanımlamamızı gerekli kılıyor. Farkındalık söz konusu olduğunda yalnızca geleneksel hak ve sorumlulukları düşünmek, istemesek de, bizi içine alan ve her zamankinden daha hızlı gelişen yeni evrende oluşturmamız gereken bilinci gözden kaçırmamıza sebep oluyor. Bu yeni dijital bilinç, yalnızca teknolojik bir ilerleme değil; aynı zamanda toplumun temellerini şekillendirecek bir denklem. Siz bu denklemin hangi tarafındasınız?

Comentários


bottom of page