top of page
Yazarın fotoğrafıMagnet Quarterly

Cesaret ve Bilginin Kesişen Yolları

Bizi kim geleceğe taşıyabilir? Şüphesiz cesurlar. Tarih boyu hep böyle olmuştur. Durduğu yerde durmak yerine taşları oyup şekiller çizerek bilgiyi aktaranlar; ateşi, yazıyı bulanlar, icat edenler, rahatsız ruhlar... Sürekli soru soran, durmayan beyinler sayesinde medeniyetin inşası ve ilerlemesi mümkün olmuş. Bulunduğu alan ile yetinmeyenler yeni kıtalar keşfetmişler, yeni topraklara gitmişler. Ticareti başlatmışlar, seyahatler için yollar, ulaşım için yeni araçlar yapmışlar.


Bugün ise teknoloji şirketleri dünyayı değiştiriyor. iPhone devrimi olmasaydı bugünkü sosyal medya ve daha birçok platform/girişim olmayacaktı. Belki başka bir şeyler olur, onlar da farklı bir akışa götürürdü bizi. Tarihe ve bugüne baktığımızda iki ortak nokta var: Cesaret ve bilgi. Aslında Aristo’nun da dediği gibi, cesaretin bilgi ve bilinçli bir muhakeme sonucu gerçekleşmiş̧ olması önemli. Cesaret, gözü karalık, korkusuzluk, pervasızlık içerdiğinde aslında cesaret olmuyor. Baktığımız zaman aşk gibi herkesin kendine göre farklı bir tanımı var. Literatürde ise Sokrates bile iki bin yıldan fazla bir süre önce cesareti tanımlayamadığını söylemiş. Bence cesaret çok içgüdüsel bir davranış. Ancak tek başına var olan ve bir anda beliriveren bir şey değil. Korkusuzluk da değil. Hem korkup hem de cesaret edebilir bir insan. Cesaret bence bir sonuç. Aynı buzdağı gibi görünen kısım aslında. Altında sezgi, vizyon, özgüven, bilgi, inanç, kararlılık olmalı.


Yazı; Elif Çetin



BAŞARI YANILSAMASI


Herkesin cesur olmasını bekleyebilir miyiz? Buna karşın başarı daha yaygın bir statü sembolüdür. Başarı yanılsaması kavramına -the concept of illusion of success- bakıldığı zaman insanların gördüğü şey, ne kadar başarılı olduğunuzdur; görmedikleri

şey ise uykusuz geceler, fedakarlıklar, çok çalışma, cesaret, dayanıklılık, kaygı, şüphe etme, yalnızlık, hata yapma, risklerle başa çıkma, disiplin, hayal kırıklıklarıdır. (Bence daha sonra başarı kavramını da tartışmalıyız.)


Buradan cesur insanlar her zaman başarılı olurlar sonucunu çıkaramayız ama şunu görürüz; cesur insanlar denerler, yenilik ararlar, ilerlemenin bir yolunu bulurlar. Aslında günümüz dünyasında yaşamak başlı başına cesurca bir eylem. Belki her zaman öyleydi. Çünkü güç savaşları ve her şeye sahip olma isteği hiç bitmiyor. Bu açıdan baktığımızda ise cesaretin mutlaka ahlaki bir tarafı da olması düşünülebilir. Hakkı olmayanı almak için saldırmak bir cesaret örneği olabilir mi? Sanırım burada

bir dilemma var. Girişimcilik dünyasını düşünelim ve yıkıcı değişim yaratan girişimlere bakalım. Apple, Microsoft, Meta, Amazon, Google. Bunlar zaten büyük teknoloji denilen Big Tech şirketleri ve Amerika’nın en değerli şirketleri. Yarattıkları değişim ve değerle birlikte hükümetlerden daha güçlü hale geldiler. Verilerimiz üzerinden devasa boyutta reklam geliri elde etmeleri, seçmen davranışlarını tahmin ederek ülkelerin seçimlerine etki eden Cambridge Analytica skandalı gibi etik olmayan ve hatta tehlikeli boyutları da var. Bir de düzene karşı çıkanlar var: Tesla, SpaceX, AirBnb, Uber, Spotify gibiler. Onlar da yıkıcı etki yaratıyor ve birçok insan bundan etkileniyor, belki işini belki de yerini kaybediyor. Değişim yaratmak isteyenler; düzeni bozmak, kalıpları ve kuralları yıkmak isteyenler de cesur olmalı.



ETİK İKİLEMİ


Bu noktada yaratılan etkiyi yönetmek de sorumlulukların bir parçası, onlarla birlikte de politika yapıcılar regülasyonlar, hukuki düzenlemeler, sistem yapılandırmaları gibi çözümler üretmeli.


Girişimlerden etik olmalarını beklemeli miyiz? Uber ben bunu yaparsam taksiciler işini kaybeder, zaten bunun altyapısı yok, hukuki bir zemini yok, insanlar kendi araçlarıyla şoför olmak istemeyebilirler vs. diye düşünseydi muhtemelen bugün Uber olmazdı. İşte dilemma burada. Ancak üretilen teknolojilerden etik olmasını bekleyebiliriz. En yakınımızdaki örnek yapay zekâ ve bunun da sorumluluğu insanlara ait. Makine öğrenmesinde ayrımcılık yaparak veri işlememek insanların sorumluluğunda. MIT Medya Laboratuvarı araştırmacısı Joy Buolamwini, yüz tanımanın koyu tenli yüzleri doğru şekilde göremediğini keşfettiğinde, hepimizi etkileyen algoritmalardaki önyargılara karşı ilk ABD mevzuatını yürürlüğe koymak için bir yolculuğa çıkıyor. Bu yolculuğu anlatan Coded Bias’i izlemenizi öneririm, Netflix’de bulabilirsiniz. Yine bazı itirafçılar -whistleblower- teknoloji şirketlerinden ayrılıp topluma gerçek olarak nitelendirdikleri bilgileri aktarıyor, mahkemelere çıkıp ifadeler veriyorlar. Bu da cesaret gerektirir, karşınıza trilyon dolarlık bir şirketi alıyorsunuz ne de olsa. Ama bir noktadan sonra itirafçılık bu kişiler için farklı bir kariyere dönüşüyor. Kitaplar yazıyorlar, belgesellerde yer alıyorlar, birçok anlamda gelir elde edecek çeşitliliğe sahip oluyorlar. Ödedikleri bedel ve aldıkları risk ile karşılaştırınca, itirafçılar için nasıl bir muhasebe çıkıyor bilemiyorum ancak baktığınız yöne göre düşünceler değişebiliyor.



Son söz olarak cesaret ve vizyon demişken, bugünün dünyasında çok ciddi bir sistem değişikliği ihtiyacı bulunuyor. Geleceğin dünyasına bu sistem ile gidemeyiz. Bu gerçeği görmek, buna göre tasarımlar ve planlamalar yapmalıyız. Bugün dünyada gördüğümüz jeopolitik gerilimlerin birçoğunun temelinde aslında bu geciken görüşün etkisi var. Tüm kavramlar değişirken ülkeler, dolayısıyla sınırlar ve nasıl yönetilecekleri konusunda çatışmalar yükseliyor. Demokrasilerin karşısında otokrasiler yükseliyor, bu da kutuplaşmanın artmasına neden oluyor. İnsan hakları, eşitlik, adalet noktalarında önemli sorunlarımız var. Dünyada yaklaşık 1 milyar insan açlık yaşıyor, milyonlarca insan göç etmek durumunda kalıyor. Bununla birlikte ticari dengeler de değişiyor. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte iş modellerinin nasıl değişmesi gerekiyorsa tıpkı şirketler gibi ülkelerin de yeni dünyaya göre yeniden şekillenmesi gerekecek. Önümüzdeki yıllarda insan ırkının dünyanın dışına çıkması ve çoklu gezegenli yaşama geçmesi bekleniyor. Bu durumda ihtiyaçları iyi görmeli ve anlamalıyız. Yani yeni cesurlara ihtiyacımız var.


Hiçbir şeye cesaret edemeden geçirdiğimiz bir ömür nedir ki?


Comments


bottom of page