top of page

Yaratıcılığın Kutlaması: Eda Franci ve Seda Aksoy

2010 yılında, elbise kiralama hizmetiyle kullanıcılarını dünyanın en iyi moda markalarıyla buluşturan “Davet Çok Elbisem Yok” platformunu kuran Eda Franci ve Seda Aksoy, modanın giderek yavaşlayacağını ve tüketicilerin yakın gelecekte lüks ve dayanıklı ürünlere eğilim göstereceğini öngörüyor.

Seda Aksoy Ceket: Acne Studios/Beymen

Ayakkabı: Saint Laurent


Eda Franci Ceket: Ganni/Vakko

Pantolon: Kendisine ait

Ayakkabı: Saint Laurent


“Davet Çok Elbisem Yok” ile Türkiye’de daha önce olmayan bir iş fikri geliştirdiniz. Markanın kuruluş sürecinden bahseder misiniz? Bu fikir nasıl doğdu? Aslında bu noktada öncelikle iyi giyinen, stil sahibi bir anneye sahip olmanın bizi nasıl etkilediğinden bahsetmemiz gerek. Annemiz çok şık ve iyi seçilmiş giysilerden oluşan kaliteli bir gardıroba sahiptir. Bunun giyim zevkimizin şekillenmesinde çok etkisi oldu. Öyle ki arkadaşlarımız sık sık giysilerimizi, çanta ve aksesuarlarımızı ödünç isterdi. Giderek gardırobumuzun bu kadar rağbet görmesi bizi “neden kiralamıyoruz” noktasına getirdi. Önce kendi gardırobumuzu ve annemizin vintage elbiselerini kiralamaya başladık. İlk aşamada 100 adet elbise kiralayarak belli bir kazanç elde ettikten sonra, Bebek’te 80 metrekarelik küçük bir dükkanımız oldu. Artık konuya bakış açımız genişlemiş, başka örneklere bakmanın zamanı gelmişti. Avrupa ve Amerika’da araştırmalar yaptık. Avrupa henüz kiralık konusuna uzaktı ama Amerika’da 2010 yılında kurulan bir örnekle karşılaştık. Harvard mezunu iki girişimci “The Runway” adında bir şirket kurmuş ve muhteşem bir iş modelini hayata geçirmişlerdi. Bu bizim de yapmakta olduğumuz şeye çok uygundu ve gelecek vaat eden, Türkiye pazarına entegre edebileceğimiz, üstelik tüketim çılgınlığı yerine tasarrufu destekleyen bir modeldi. Etrafımızda sosyal medyanın da etkisiyle bir giydiğini bir daha giymek istemeyen kişilerden en çok duyduğumuz cümle, “Davet var, ne giyeceğimi bilemiyorum” olunca biz de bu kitleye çözüm sunan bir sistemi Türkiye pazarına uyarlamış olduk. Ve “Davet Çok Elbisem Yok” (DCEY) böylece ortaya çıkmış oldu.

DCEY özellikle evlilik kutlamaları için kurulmuş bir platform... Son yıllarda bu kültür nasıl bir değişim geçirdi? Siz bu değişimi nasıl görüyorsunuz? Evlilik kutlamaları çok daha kapsamlı bir hal aldı. Özellikle gelin adaylarının söz, nişan, kına ve düğünde giyecekleri modellerin yanında bir de “bekarlığa veda”, “evden çıkış” ve “after party” elbiselerine ihtiyacı oluştu. Bizim kültürümüzde gelenek ve göreneklerin önemi çok büyük olduğundan, bu özel günün de hem aileler hem de hayatını birleştirecek olan çiftler için benzersiz bir deneyim olabilmesi çok önemli. Bir hayli de masraflı. Bu noktada bizim iş modelimiz devreye giriyor ve kiralamak, satın almaktan çok daha cazip bir yönteme dönüşüyor. İletişimin bu kadar kuvvetli olduğu bir çağda on yıl öncesine nazaran çok daha fazla etkinlik ve organizasyon yapılıyor. İşin bir de sürdürülebilirlik boyutu var, kutlama kültürünün her alanda yaygınlaşması ve bu denli bir değişim hızına sahip olması akıllara tüketim çılgınlığına olan yönelimi getiriyor. Günümüzdeki tüketicinin teknoloji sayesinde bilgiye kolay ulaşımı, satın almadan da modaya her zaman ayak uydurabilmenin kiralama yöntemiyle mümkün olduğu konusunda bilinçlenilmesini sağlıyor. Sonuç olarak kutlama kültüründeki bu değişim, hayata geçirmiş olduğumuz iş modelinin, nokta atışı olduğunu kanıtlar nitelikte...

DCEY ile sürdürülebilir felsefenin, lüksün ve paylaşımın bir arada var olabileceğini göstermek istediğinizi söylüyorsunuz. Bu bağlamda modanın geleceğini nasıl görüyorsunuz?

Sürdürülebilirlik, bizim için çok önemli bir kavram. Yeni jenerasyonun “kendi kendine öğrenme” eğilimiyle birlikte, sürdürülebilirlik kavramını dünya çapında bir trend haline getirdiğini gözlemleyebiliyoruz. Bu yüzyılın en büyük problemi, hızlı moda dediğimiz kavram. Çağın en büyük perakendecileri, dünyanın her noktasında mağaza açmaya devam ediyor ve bu mağazalardaki kreasyonlar çok hızlı değişiyor. Üst segment markalar yılda iki koleksiyon yaparken, hızlı moda markaları yılda artık 12 koleksiyona kadar çıkıyor. Ve bu koleksiyonlar çok yüklü adetlerde üretiliyor. Buna bağlı olarak da her yıl tahmini 93 milyon ton giysi ya çöpe gidiyor ya da yakılıyor. Bu, saniyede bir kamyon dolusu giysinin imha edilmesi demek. Moda endüstrisinin dünyaya bıraktığı karbon ayak izi sürekli büyüyor. Çünkü insanların alışveriş alışkanlıkları geçtiğimiz 10 yılda bu yönde seyretti. Ucuz ürün alarak fazla tüketime yönelmeleriyle, düşük kaliteli ve kullanım süresi kısıtlı tekstil ürünlerini bolca üreten hızlı moda endüstrisi, dünyadaki karbon emisyonunun %10’undan sorumlu hale geldi. Bu bilgilerin teknoloji sayesinde çok kolay ulaşılabilir olması ve yeni jenerasyonun sosyal medyayı bu yönde aktif kullanımı sayesinde sürdürülebilirlik kavramı sonunda hak ettiği değeri görmeye başladı. Bizim öngörümüz de moda dünyasının artık yavaşlayacağı, lüks ve dayanıklı ürünlere eğilim göstereceği yönünde. Tüketicilerin yönelimi; seri üretime dahil olmayan, küçük ölçekli ve yerel üretimli; el işçiliği ve dayanıklılığın esas olduğu, sosyal maliyetlerin fiyatlandırmada arka plana atılmadığı markalara doğru kayacak. Çevreye duyarlı ve uzun ömürlü ürünlerimizle biz de daha etik bir geleceğin parçası olmak için, sürdürülebilirlik adına her gün yeni yöntemler keşfederek bulunduğumuz konumu daha ileri taşımakta kararlıyız.

Ufukta yeni projeler var mı? Kesinlikle var. Sürekli teknolojiye yatırım yapıyor ve altyapımızı geliştirecek yenilikleri ihmal etmiyoruz. Londra’da hizmet vermeye başladık. Sırada Avrupa var. Çok heyecanlıyız. İş modelimizi yurtdışına açmamız bizim için ayrı bir mutluluk. Ayrıca DCEY müşterisini de platforma dahil etmek istedik ve “Become A Lender” (Kiraya Ver) adlı bir kiralama/satış platformu oluşturduk. Kullanıcılar, perakende satış fiyatı 5000 TL’nin üzerinde olan ürünlerini, sisteme fotoğraflarıyla birlikte yükleyip, yatırım parçası haline getirebiliyor. Kullanıcılar diledikleri ürünleri ekleyip DCEY üzerinden satış ve kiralamasını gerçekleştirebilecek. Kullanıcıların ikinci el pazarında lüks tüketim ürünlerine de çevrimiçi yollarla ve kiralama platformlarıyla ulaşabilmesi ise tüketimin yeni biçimlerini ortaya koyuyor. Sahip olma kavramı yerini kullanım değerine bırakırken ikinci el ürünlere de ilgi her geçen gün artıyor. Bu iş modelinin çok başarılı olacağını düşünüyoruz.

İşinizin sizi en mutlu eden tarafları neler? Bizi sürekli kendimize meydan okumaya davet eden bir iş modelimiz var. Sürekli düşünmek, sorgulamak, sınırları zorlamak ve ekibimizle hemfikir olduğumuz noktayı uzun toplantılar sonucu bulduğumuz zaman hepimizde oluşan tatmin ve kutlama duygusu vazgeçilmez... Bunun yanında, büyük bir çoğunluğa hitap edebilme kapasitemiz sayesinde müşterilerimizi neredeyse hiçbir zaman eli boş göndermiyor olmanın getirdiği mutluluk da bizim için bambaşka. Girişimcilik hem cesaret hem de fikrinize olan inanç duygusunu gerektirir. Biz işimize olan inancımızı hiçbir zaman kaybetmedik. O yüzden başarısızlıktan hiç korkmadık. Sonunda, moda konusunda her zaman tutkulu olan ruhumuzla, benzersiz alışveriş deneyimlerine odaklı bir marka yarattık.


Fotoğraf: Samet Turkan Fotoğraf Asistanı: Melih Aran

Styling: Gözde Ekici

Saç, Makyaj: Onur Bayram, Ahmet Çepel

Prodüksiyon: Müge Sarıoğlu


bottom of page