Geride bıraktığı yarım asırda lüksün bu topraklardaki 500 yıllık macerasını temsil eden Beymen Group’un CEO’su Elif Çapçı ile lüks modaya yön veren markanın bugününü ve geleceğini konuştuk.
Beymen’in geride bıraktığı yarım asrı kutluyoruz. “Kutluyoruz” diyorum çünkü Beymen bu coğrafyanın en güçlü markalarından biri haline geldi geçtiğimiz 50 yılda. Siz bugünü ve bundan sonrasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Beymen, lüks moda ve yaşam stilini temsil ediyor. Yönümüzve odağımız oldukça net. Ne mutlu ki; Beymen, yarım asrıaşan tarihi boyunca attığı her adımda moda dünyasına yön veren vizyoner bir konumda oldu. Yaşadığımız dünyadan, coğrafyamızdan, insanımızdan ilham alarak yolunu çizdi, bugünlere ulaştı. Bu alanlarda çok güçlü bir deneyimimiz, dünya markaları ile uzun yıllara dayanan çok güçlü bir iş modelimiz var. Dünya değiştikçe hayatın ritmi ve akışı da değişiyor.
Her sektörün gelişmeler doğrultusunda kendini yenilemesi gerekiyor. Perakende dünyası son yıllarda müşteri deneyiminin öncelikli hâle geldiği bir geçiş yaşadı. Artık talebin merkezinde de ihtiyaçlardan öte sunduğunuz deneyim yatıyor. Bugün yeni lüks olarak tarif edilen lüks anlayışının özünde de bu yaklaşım yatıyor. Beymen’de özellikle son yıllarda dijital dönüşüme odaklanarak, yenilikçi teknolojilere yatırım yaptığımız bir geçiş dönemi yaşadık, yaşıyoruz. Mağazalarımızı, her ziyaret ettiğinizde ilham aldığınız, daha anlamlı mekânlara dönüştürmeye çalışıyoruz. Müşterilerimizin mağazalarımızda kaliteli vakit geçirmeleri için onlara sunduğumuz nedenleri çeşitlendiriyoruz. Ayrıca son dönemde lüks kavramının içine gastronomiyi de eklediğimiz yeni girişimlerle, yeni yolculuklara hazırlanıyoruz. Sürdürülebilirlik alanında yürüttüğümüz çok boyutlu çalışmaları da çok önemsiyoruz. Kararlı ve somut bir yol haritamız var. Sürdürülebilir modayı destekliyoruz. “Dünyaya Sözümüz Var” diyerek başlattığımız Beymen Promise, sürdürülebilirlik konusundaki kararlı duruşumuzun büyük bir yansıması.
Farklı disiplinleri bir araya getirdiğiniz sergi, kitap ve belgeselden oluşan “Golden Opulence” projesi nasıl başladı?
Biz lüksü; sanatın, kültürün, yaratıcı düşüncenin ve kaliteli yaşam arzusunun birleşimi olarak görüyoruz. Lüksün izinde yola çıktığımız kutlamamızda da, medeniyetler beşiği Anadolu’nun ihtişamlı kültür mirasına ve Doğu-Batı arasındaki büyülü etkileşime ışık tutmak istedik. Günümüzde lüks modaya yön veren global markalara bu mirası hatırlatmayı, bu topraklarla aralarında güçlü bir bağ kurmayı hedefledik.
İki yılı aşkın bir çalışmanın sonunda gurur duyduğumuz sergi, kitap ve belgeselden oluşan “Golden Opulence” ortaya çıktı. Başta bu projeyi çok özel bir kitapta toplamayı planlarken, ortaya o kadar kıymetli ve dünyada eşi olmayan bir iş çıktı ki, kitap fikrimize sonradan sergi ve belgesel de eklendi. Projenin ilk adımı olarak tarihi dokümanlardan, akademik çalışmalardan, araştırmalardan, arşivlerden yararlanarak kuvvetli bir referans rehberi oluşturmaya odaklandık. Ve bu düşünceyle bir Danışma Kurulu oluşturduk. Yerli ve yabancı akademisyenlerden, tarihçilerden, müze direktörlerinden ve yazarlardan oluşan Danışma Kurulumuzda çok kıymetli isimler bir araya geldi. Projemizde aynı zamanda çok değerli iş birlikleri de gerçekleştirdik. Serginin ana omurgasını oluşturan eserler, Türkiye’de sadece bizim temsil ettiğimiz dünyanın en önde gelen moda markaları tarafından yaratıldı. Kitabımız için moda dünyasının güçlü ismi sevgili Laurence Benaim ile çalıştık. Laurence’ın kalemine Laziz Hamani’nin fotoğrafları eşlik etti, üzerine Assouline imzasıda eklenince “Golden Opulence” adında benzersiz bir kitap ortaya çıktı. Laurence aynı zamanda sergimizin küratörlüğünü de üstlendi. Serginin yaratıcı tasarımı için moda dünyasının yakından tanıdığı, Fransız Bureau Betak ile çalıştık.
Belgesel, ilham verici hazinelerle dolu coğrafyamıza dair çok etkileyici hikâyeleri ve görüşleri adeta görsel bir şölen ile bir araya getiriyor. Eşine belki de rastlanmayacak ve tarih boyunca da hatırlanacak belgeselde Victoria Beckham, Olivier Rousteing, Pierpaolo Piccioli, Alfonso Dolce’nin yanı sıra pek çok Türk tasarımcı da var. Nasıl bir süreç geçirdiniz hazırlık aşamasında?
Bu izlenimleri duymak çok mutluluk verici. Belgeselimize emek veren tüm arkadaşlarım adına teşekkür ederim. Gerçekten büyük emek ve özveriyle geçen bir hazırlık süreciydi. Belgeselin yapımı hazırlık, çekim ve post prodüksiyonuyla birlikte yaklaşık 15 ay sürdü. Yönetmenimiz Khadifa Wong İngiltere’den geldi. Görüntü yönetmenimiz Matt Simpkins ise Amerika’dan. Çekimler dört farklı ülkede, 12 şehir ve 36 mekânda, 45 farklı isimle söyleşi yapılarak gerçekleştirildi. Bu şehirler; İstanbul, Ayvalık, Kapadokya, Aksaray, Antalya, Bodrum, İzmir, Paris, Londra, Milano, Roma ve Floransa’ydı. Belgeselde yaklaşık 150 kişilik bir ekip çalıştı. Yapımcılığını Depo Film üstlendi. Çok şanslıyız çünkü çok doğru ve çok profesyonel ortaklarla bir araya gelme şansı yakaladık.
Belgeselde sadece modaya değil zanaata da vurgu yapılıyor. Siz zanaat hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kullanılan malzemelerin kalitesinden üretimine, zanaatkar emeğiyle öne çıkan her şeyin adeta kendisi lüksü temsil ediyor. Hep şöyle anlatıyorum: İster bir kilim olsun, ister bir çini, tekstil ya da minyatür... Anadolu, bu topraklarda yaşamış çok çeşitli kültürlerin gerçek bir zanaat mirası da bıraktığı bir coğrafyayı temsil ediyor. Ve belgeseli izleyenler de eminim bir kez daha görecek ki; bugün dünyada kabul gören şekliyle lüks ürünlerin belkemiğini oluşturan zanaatkarlığın izi bu toprakların tarihinden sürülebilir. Dünyada lüks sektörüne ilham veren böylesine değerli bir coğrafyanın, bu kültürel tarihi mirasın kıymetini bilmemiz ve hep birlikte sahip çıkmamız gerekiyor. Bu hazinenin “Golden Opulence” belgeseliyle birlikte dünyaya ulaşmasına katkıda bulunduğumuz için de ayrıca gurur duyuyorum.
Belgeseli yakın zamanda herkes izleyebilecek mi? Bununla ilgili bir planlama var mı?
“Golden Opulence” belgeselimiz ile çok yakında Netflix Türkiye ve MENA bölgesinde izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyoruz.
Fortune 500 listesindeki şirketlerden 53’ünün başında kadın liderler var. Beymen’in CEO’su olarak siz kadın liderliği hakkında ne düşünüyorsunuz?
Öncelikle şunu ifade ederek başlamak istiyorum. Kadınların yaşamın her alanında güçlenmesinin; kalkınmanın ve toplumun güçlenmesinin itici gücü olduğuna inanıyorum. Dolayısıyla kadınların önünü açmak, onları desteklemek zorundayız. Kendime dönecek olursam; Beymen gibi kültürü son derece eşitlikçi ve kapsayıcı, çok sesli, çok renkli bir orkestranın şefi olmak benim için büyük bir gurur ve mutluluk. Ben her yaşam ve her yolculuğun kendine özgü olduğuna inananlardanım. Doğal olarak liderlik özellikleri de farklılık gösteriyor. İnsanın yaptığı işi sevmesinin, hayatının tamamını etkileyen bir yanı olduğunu düşünüyorum. Bunun yanı sıra iyi ekiplerle çalışmak, emek vermek, verilen emeğin değerini bilmek ve sürekli gelişim içinde bu yolculuğu inşa etmek de çok önemli. Ekipçe hep beraber ortaya koyduğumuz performansın sonucunda hedeflerimize ulaşmak ve bu esnada karşılıklı olarak birbirimize değer katmak, yaptığımız işi daha da anlamlı hale getiriyor. Hayatı kendimize sınırlamadan, önyargıları bu sınırların çerçevesi yapmadan, inanarak, güvenerek, korkmadan cesaretle üstüne giderek çalışmayı seçen ve yaptığı işi çok seven bir profesyonel olduğumu söyleyebilirim.
コメント