Türkiye’nin en başarılı genç oyuncularından Ülkü Hilal Çiftçi, küçük yaşlardan beri en büyük hayali olduğunu söylediği oyunculuk mesleğine duyduğu sevgi ve kendini adamışlıkla dikkat çekiyor. Çiftçi’yle oyunculuk serüvenini, hayalindeki
rolleri ve hayatına dair merak ettiklerimizi konuştuk.
Oyunculuğa 2012 yılında adım attın. Bu yolculuk nasıl başladı ve ailenin kariyeri üzerindeki etkisi nedir? Biraz bundan bahsedelim mi?
Ailem beni her zaman destekledi ve desteklemeye devam ediyor; kendime olan güvenimde de hem annem hem babam hem de kardeşlerim çok büyük etkenler. Bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum. Ben küçükken, yani Zonguldak’ta yaşarken hep televizyonda kendimi izlemenin hayalini kuruyordum. Her çocuğun bir hayali elbette vardır, benimki de buydu. Daha sonra İstanbul’a taşındığımızda da ailem çok istekli olduğumu görüp bir adım atmış. Tabii ben ilk zamanları pek hatırlamasam da aradan zaman geçtikçe bu işi hem çok sevmeye hem de keyif almaya başlamıştım. Şu anda hayattaki en büyük tutkum sanatın içinde olmak.
Mimar Sinan Üniversitesi’nin konservatuarına devam ediyorsun. Eğitimle işi beraber sürdürmek nasıl bir deneyim?
Evet, tiyatro bölümünde 10. sınıf öğrencisiyim. Konservatuarı tercih etmemin en büyük sebeplerinden biri aynı anda hem işime ağırlık verip hem de okuluma devam edebilmekti. Zaten genel olarak hareket halinde olmayı ve alanım olan yerde faaliyet göstermeyi seviyorum; tirat çalışmak, oyun okumak-yorumlamak, oyunculuklar veya oyunlar hakkında tartışmak... Bunlar beni mutlu ediyor ve mutlu olduğum zaman hem iş hem okul açısından ne kadar yorulsam da o bana tatlı bir yorgunluk gibi geliyor.
Aralarında müzikal, televizyon şovu, sinema filmi ve dizi olan pek çok başarılı işin var. Sanırım en büyük çıkış “Tozkoparan”la gerçekleşti. Bu roller arasında senin favorin var mı? Hangi karakteri kendine daha yakın hissediyorsun?
En büyük çıkışım “Tozkoparan”da olsa da benim için oyunculuk anlamında yeri ayrı olan proje, “Dönence”. Kendimi farklı “persona”larda geliştirmek ve bunları aynı rahatlıkta oynayabilmek çok güzel. Sadece oyunculuk açısından bakmayıp set, çalışma arkadaşları, çalışma ortamı açısından en keyif aldığım set ise “İnci Taneleri”. Birlikte çalıştığım tüm oyuncular hem ders alabileceğim hem de çok tatlı insanlar. Bu yüzden bu sette kendimi çok mutlu hissediyorum. Ayça da bu anlamda favori karakterim olabilir.
“Dönence” dizisinde müthiş bir performansa imza attın. Hazırlık sürecin nasıldı?
“Dönence”de açıkçası başlarda çok zorlandım ve olmadığını hissedip kendime çok kötü davrandım. Bu konuda biraz hırslı ve mükemmeliyetçi olduğum için her zaman yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Hazırlık aşamalarımızda, rol arkadaşımla birlikte Tohum Vakfı’nı ziyaret edip oradaki farklı semptomlar gösteren bireyleri gözlemledik ve kendimize trükler bulmaya çalıştık. Videolar izleyip, çevremizdekileri gözlemleyerek elde edilen bir performans aslında ve tabii bol bol çalıştık.
Sosyal medyanın hayatındaki yerini nasıl ifade edersin? Takipçilerinle nasıl bir ilişkin var?
Sosyal medyayı seviyorum. Her ne kadar negatif tarafları olsa da bence herkesin iletişim halinde olması ve fikirlerimizi kolayca belirtebilmemiz çok önemli, üstelik beni mutlu ediyor. Herkes için uygun olan bir ortam olmasa da ben kendi çapımda
eğleniyorum ve bunu hayatımın merkezi yapmadan kullanıyorum. Takipçilerimle de genelde iletişim halinde oluyorum, yorumları okumayı seviyorum ve gerekli bir şey varsa yanıt veriyorum. Sonuç olarak bugün burada olmamı büyük ölçüde beni takip edenlere borçluyum. Bu yüzden onlara değer veriyorum.
Bu kadar genç yaşta ekran önünde olmanın dezavantajını yaşadığın oluyor mu?
Tabii ki bunun getirdiği avantajlar olsa da dezavantajları da vardır. Bazen dışarıda arkadaşlarımla veya ailemle vakit geçirirken insanlar beni tanıyorlar ve çok uzun süre benimle hiç iletişim kurmadan sadece bakıyorlar; bakışlarını üzerimde hissettiğim o anlarda tuhaf, tedirgin ve özgürlüğüm kısıtlanmış gibi hissedebiliyorum. Ama bu durum çok sık yaşanmıyor ve genelde herkes çok tatlı ve nazik bir biçimde iletişime geçip fotoğraf çektirmek istiyor, bu da çok mutluluk verici bir durum.
Neler izlemekten hoşlanır, nasıl bir rol gelse asla reddetmem dersin?
Ben romantik komedi insanıyım, aynı zamanda dram da seviyorum. Kaotik filmler, diziler de hoşuma gidiyor. Müzikal izlerken de çok keyif alıyorum, yani genel olarak müzik, oyunculuk ve dansın bir arada olduğu her şeyi seviyorum. Klasiklerin dışında, yaşının ötesinde ve özgür bir kızı oynamak isterdim. Örnek verecek olursam, “Léon” filminde Natalie Portman’ın hayat verdiği Mathilda karakterini canlandırmak harika olurdu.
Oyunculuk fiziksel olduğu kadar duygusal olarak da yorucu bir meslek. Ciddi bir konsantrasyon ve disiplin gerektiriyor. Sen bu tempoyla nasıl başa çıkıyorsun?
Tabii ki hem zihinsel hem fiziksel olarak yoruluyorum fakat benim için pes etmek diye bir şey yok çünkü işimi çok seviyorum. Bu yüzden dinlenip, kafamı toparlayıp devam ediyorum.
Oyunculukta usta-çıraklığın rolü oldukça büyük. Böyle bir ilişki kurma şansın oldu mu?
Aslında usta-çırak ilişkisinin günümüzde biraz farklılaştığını düşünüyorum; bunu bana birlikte “Kayıp Kamyon” filminde rol aldığım Bülent abim (Bülent Emin Yarar) ve Yetkin abim (Yetkin Dikinciler) öğretti. Her iki tarafın da birbirinden öğrenebileceği şeyler var. Bu yüzden usta-çırak değil, iki meslektaş olarak birbirimizden bir şeyler öğreniyor olmak bence daha gerçekçi.
Modayla ilgilenir misin? Kişisel stilini nasıl tanımlarsın?
Modayla ilgileniyorum ve kişiliğimi tarzıma yansıtmayı seviyorum. Fakat daha kendimle alakalı keşfedeceğim çok fazla şey var; bunları fark ettikçe de tarzıma ve kıyafetlerime yansıtmayı çok istiyorum. Şu anda içimden nasıl geldiyse, çok kasmadan, rahat, şık giyinmeyi seviyorum.
Oyunculuk farkındalığın yüksek olmasını gerektiren bir meslek. Etrafında olup bitenleri detaylı düşünür müsün?
Evet, çok fazla düşünüyorum. Bir olayın en küçük ayrıntısına kadar düşünür, bunu analiz ederim. Bu yüzden insanların duygu ve düşünceleri benim için çok değerli. Çevremdekilerin duygularını yeterince anlamayı, buna göre hareket etmeyi ve kendimi de onların hislerine uydurmaya çalışıyorum.
FOTOĞRAF / PHOTOGRAPHY: ONUR EŞİYOK
FOTOĞRAF ASİSTANI / PHOTOGRAPHY ASSISTANT: BEDİRHAN TOPÇU
STYLING: TOPRAK EREN GÜLDURAN
STYLING ASİSTANI / STYLING ASSISTANT: ZEYNEP GENCER
SAÇ, MAKYAJ / HAIR, MAKEUP: ONUR BAYRAM
Comments