Deneyimli politika yazarı Hakan ile popüler oyuncu Manolya’nın bir röportaj vesilesiyle tanışmalarının ardından bir gecede yaşadıklarını konu alan GAİN'in yeni dizisi "Yarın Yokmuş Gibi" için başrolleri paylaşan Tûba Büyüküstün ve Halit Ergenç’le bir araya geldik.
Tûba Büyüküstün
İnsanın düşünmemesi ve sadece içgüdüsüne kapılarak hareket etmesi gerektiği zamanlar vardır. Kendimizle yüzleştiğimiz çoğu zamanda da bu içgüdülerin bizde ortaya çıkardığı yeni benliği ya da yıkıma uğrattığı eski kimseyi fark ederiz. Yüzleşme konusunda cesur musundur? Yoksa kendi sesini ve sessizliğini bastırmak için uğraşır mısın?
İçgüdüler ve zihin belki de birbirine zıt şeyler değildir. Belki de gelmek için uğraştığımız nokta ikisinin aynı şeyi söylediği, aynı sesi çıkarmaya başladığı noktadır diye düşünüyorum. Yüzleşme konusunda cesur muyum? Evet, bence cesurum.
Kendini anlatmak ile ilgili ne düşünüyorsun? Ben izlediğim Tûba’nın sosyal medyada gördüğüm içtenlikli paylaşımlarına kadar ketum bir karaktere sahip olduğunu düşünüyordum... Anlatmak ve paylaşmak konusunda neler hissediyorsun?
İçtenlikle konuşamıyorsam hiç konuşmamayı tercih ediyorum. Dolayısıyla aslında evet ketumum, doğru bir gözlem ama içimden bir şey geldiğinde, kalbimden bir şey geçtiğinde bunu paylaşmadan da duramıyorum.
Çoğu insan aynı yolda ilerlemediği başkalarının kusurları hakkında daha acımasız yorumlar yapar. Sanki her hareketimiz iyi veya kötü biri olmakla ilgiliymiş gibi. Halbuki birçoğu yalnızca davranış biçimi. İnsanların yaptıkları yorumlar bu meslekte en çok karşına çıkan şey olmuştur. Kötü ifadeyi görmezden gelmek mümkün oluyor mu?
Zaman zaman kendime karşı başkasından daha acımasız olabiliyorum. Oradaki yorumları alıp, “Gerçekten böyle mi, bunun içinden ne çıkarabilirim?” diye değerlendirmek, kendimi yapmaktan alamadığım bir şey. Görmezden gelmek tümüyle mümkün olmuyor ama bunu gereğinden fazla önemsememeyi zaman içinde öğrendim. Kötü üslubun insanın kendisi ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bana doğru fırlatılmış bile olsa aslında hiçbir zaman benimle ilgili olmadığını gayet iyi biliyorum.
Kariyerinde oynadığın ama üzerine hiç konuşulmamış tek bir iş yok… Bu doğru bir kariyer yönetiminin eseri mi, star ışığının kendisi mi?
Şans, doğru seçimler, doğru hissiyat diyelim… Hepsinin karışımı.
“Yarın Yokmuş Gibi”de de bir oyuncuyu canlandırıyorsun. Bu anlamda kendinden referans aldığın noktalar oldu mu?
Oldu tabii, olmaz olur mu? Canlandırdığım her karakterde kendimden referans aldığım noktalar oluyor ister istemez. Çünkü hepsi benden çıkıyor sonuçta. Ama Manolya karakteri özelinde, bana çok da benzeyen bir karakter olmadığını söyleyebilirim.
Tek mekânda geçen filmlere alışık olsak da tek mekânda geçen çok dizi sayamayız. Oyunculuk açısından baktığımızda tek mekân kullanılması nasıl bir deneyimdi?
Bizim ekipte hiç kimse daha önce tek mekânda geçen bir iş çekmemişti. Dolayısıyla hepimiz için bir keşif alanıydı. Tam “Evet biz bu ritmi yakaladık, tamam alıştık, biz bunu artık yaparız” dediğimiz noktada da iş bitti zaten. Çok kısa bir sürede çektik. Keşke biraz daha uzun sürseydi, tadı damağımızda kaldı.
Dizinin temel çatışmalarından biri çekişme diyebiliriz. Ama itiraf, ironi, tatlı didişmelerle dolu bir oyun da izliyoruz bir yandan... Sen tartışmalarda nasıl birisin? Kendini sakin olarak mı tanımlarsın, ortalık alev aldığında küllenene kadar tartışanlardan mı?
Evet ama nasıl bir tartışmadan bahsediyoruz? Karşılıklı bir şey konuşmak, değerlendirmek, üzerine düşünmek ise en sevdiğim şeylerdir o tip konuşmalar. Kavga etmeye varan tartışmalardan bahsediyorsak, olabildiğince sakin kalırım. Ama damarıma basılırsa artık ondan sonrası biraz black out’a gidiyor benim için.
Halit Ergenç’le uzun zaman sonra bir araya geldiniz. Beraber çalışmak nasıl bir deneyim?
İlk defa bir araya gelmiş gibi yeniden tanıştık, çok konforlu bir partnerlik deneyimiydi benim için. Aynı yerde bir fanusun içinde bütün ekip, on yedi gün sadece gece çalıştık, çok keyif aldık. Çok güzeldi, her anı çok özeldi.
Halit Ergenç
Pek çok oyuncunun kariyerinde bulamayacağı fırsat olarak; tarihi bir karakterin 42 yılını canlandırdın. Türkiye dizi tarihinin en çok konuşulan ve dünyaya açılan işi olsa da aralarında “Aliye”, “Zerda”, “Binbir Gece” gibi kendi zamanlarının en popüler projelerinde yer aldın. Kuşkusuz ekip çok önemli ama her karakterin kendisinden bahsedilmesi büyük başarı... Bu sadece bir meslek olamaz, oyunculukla ilişkin nasıl?
Oyunculuk benim için dediğiniz gibi sadece bir meslek değil, kendi içimde bir yolculuk biçimi. Oradan pek çok farklı dünyaya geçebiliyorum. Oynadığım her karakter farklı bir evren gibi. Oraya gidip, o insanı tanıyıp, o insanın deneyimlerini hayati risklerini de almadan anlama imkânına sahip oluyorum. Tabii ki Süleyman’ın evlatlarını öldürürken yaşadığı duyguyu veya “Vatanım Sensin”de karısıyla beraber ölüm planı yaparken Cevdet’in içindeki ruhi zorlukları birebir yaşamıyorum ama yaklaşıyorum o insanlara. Bir şeyi okumak, dinlemek veya izlemek ile o olayı canlandırmak arasında çok büyük bir anlama ve idrak farkı var.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin; sinema ve televizyonun yarattığı görsel hikâye izleme ihtiyacı sona ermeyecek. Belki yöntemler ve deneyimler değişecek ama insanların başka hikâyelerle kurabildiği bu ilişki hep kalacak gibi geliyor bana... Birbirinden farklı disiplinlerde; dansta, tiyatroda, televizyon ve sinemada üreten bir aktör olarak hikâyelerin dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsun? Teknoloji geliştikçe oyun alanı da genişliyor mu yoksa daralıyor mu?
Farklı oyun alanlarına sahip oluyoruz gelişen hayat ile beraber. Evet, bazıları da bence zaman içerisinde yok olacak ya da çok özel deneyimler olarak kalacak. Bir fikri, bir duyguyu toplamda sadece birkaç dakikayla anlatıvermek de çok yeni bir deneyim, farklı bir disiplin. Sanal gerçekliğin bize ne imkânlar getirip neleri değiştireceğini çok merak ediyorum mesela.
Halit Ergenç’in zihnimde zamansız bir cool’luğu var. Örneğin soru düşünürken sesin zihnimde bana karşılık veriyor ama o ses hep belli bir toklukta ve benimle kurduğu ilişki mesafeli... Halbuki bu benim zihnim, dilediğim gibi yönlendirebilirdim. Oyunun içinde olmadığı zamanki Halit Ergenç için neler söyleyebilirsin? Kendi stilini nasıl değerlendiriyorsun?
Yaramaz biriyim.
“Yarın Yokmuş Gibi”de idealler ve şöhretin katı bir çarpışması var diyebiliriz. İnandığın veya idealize ettiğin dünyada neler var? Bu çatışmayı kendin hiç yaşadın mı?
Yaşıyorum tabii ki. Çatışma olmadan olur mu? Eskiden olması gerektiğini sandığım dünyanın –veya hayal ettiğim diyelim– neredeyse yüzde doksanı değişti. Çok sancılı bir süreçti bu. Bildiklerime ve deneyimlerime bağlı kalmaya çok çalıştım ama zaman içerisinde farklı düşünce ve yaşam biçimlerinin kaçınılmaz olduğunu fark ettiğimde sancılı dönemlerim başladı. Bildiğin hayatı kurmak istiyorsun, evet ama o hayat acaba senin hayatın mı? Veya şu an yaşadığın ne kadar senin? Bildiklerin ne kadar doğru? Sürekli konfor arıyoruz ama konfor bizi yeni şeyler yaşamaktan ve öğrenmekten alıkoyabiliyor. Konfor biraz sıkıcı. İdeal dünya diye bir şey yok. Olamaz da...
Dizinin temel çatışmalarından biri “çekişme” diyebiliriz. Ama itiraf, ironi, tatlı didişmelerle dolu bir oyun da izliyoruz bir yandan... Sen tartışmalarda nasıl birisin?
İnatçıyım, eskiden daha fazla inatçıydım. Esnemeyi öğrendim biraz. Konuşmak benim için çok önemli. Konuşmak ve anlamak ve de anlatmak kendimi. Nispeten yeni geldiğim yerde tartışmalarda anlaşılmayabileceğimi de kabul etmeyi öğrendim :)
Tek mekânda geçen filmlere alışık olsak da tek mekânda geçen çok dizi sayamayız. Oyunculuk açısından baktığımızda tek mekân kullanılması nasıl bir deneyimdi?
Harika bir deneyim oldu benim için. Manolya’nın evi olarak hazırlanan mekân bize müthiş bir çalışma ortamı sundu. Sanat ekibi harika bir iş çıkarmıştı. Oraya girdik ve didik didik çalıştık. O kadar ki, biz bize durumumuz o eve ekipten olmayanların gelmelerini yadırgamama sebep oldu. Konsantrasyonumuz sürekli iş üzerinde ve çok yoğundu. Normalde bir sette kendi kendinize kaldığınız zamanlar olur, başka planların çekildiği, başka oyuncuların sahnelerinin çekildiği; bu işte yoktu. Sadece Tûba, Zeynep, görüntü yönetmenimiz Ahmet ve harika bir ekiple müthiş bir çalışma ortamı... Bu iş için idealdi. Öyle ki set takviminin ortasında restoran sahnesini çekmeye dışarı çıktığımızda ortamı çok yadırgadık. Tek mekân harika bir şey.
Tûba Büyüküstün’le uzun zaman sonra bir araya geldiniz. Beraber çalışmak nasıl bir deneyim?
İki kişilik bir işi kamera karşısında oynayacak olmak pek çok riski beraberinde getiriyor. Zeynep bize provalardan başlayarak güzel, konforlu ve tabii aynı zamanda da zorluklarla dolu bir oyun alanı sundu. Biz de elimizden geleni yaptık. Tûba ile daha evvel çalışmıştık ama birbirimizi tanıdık ve beraber çalıştık diyemem tam olarak. Bu işte sanki ilk defa tanışıyormuşuz gibi hissettim. Çok keyifle ve müthiş bir alışverişle çalıştık.
Comments