top of page

Her zaman iyi bir fikir: PARİS

Romantizmin, sanatın, modanın başkenti Paris, hangi mevsimde olursa olsun insanı büyülüyor. Hele ki yeni umutlarla yeni bir yıla başlıyorsak, benim için dünyanın en iyi başlangıç yapılacak şehri, Paris...

Paris; ziyaret etmekten asla bıkmayacağınız, her seferinde yeni yerler keşfedeceğiniz, yeni tatlar alacağınız bir şehir. Üstelik bir de yılbaşı ise Paris’e gitmek için kendinize hemen bir neden yaratın ve aşağıdaki önerileri takip ederek hoşça vakit geçirin.

Paris’te birçok otelde kaldım. Mandarin, Raffles, Peninsula, Plaza Athénée, Four Seasons, Park Hyatt, Bristol... Ama son zamanlarda gözdem Shangri-La Paris. Otel, Palais de Tokyo’nun hemen karşısında. 1896 yılında Napolyon Bonaparte’ın yeğeni Prince Roland Bonaparte tarafından şehrin en güzel bölgelerinden Trocadero’da ev olarak inşa ettirilen saray yavrusu bina, tarihi ihtişamı aynen korunarak mimar Richard Martinet tarafından restore edilip Shangri-La grubunun ilk Avrupa oteli olarak hizmet vermeye başlamış. Eiffel Kulesi ve Seine Nehri’nin muhteşem manzarasına sahip otelde şansıma iki seferdir Eiffel manzaralı teraslı süit düşüyor. Avenue Montaigne, Champs-Élysées’ye yürüme mesafesindeki lokasyonu ve çok sevdiğim dim sum’u da içeren mükemmel kahvaltısıyla benim için şu anda Paris’in en keyifli oteli. Dünyanın en iyi Çin restoranlarından biri olan Shang Palace’ın da burada yer alması cabası... Paris’te bir gece de Çin mutfağı tadalım derseniz kesinlikle Shang Palace’a gitmelisiniz. Kendimi çok iyi hissettiğim bir diğer otel ise Peninsula Paris. 1864 yılında inşa edilen tarihi bir binada yer alan otelin konumu da harika; 19 Avenue Kléber, tam da şehrin merkezinde ve birçok önemli noktaya yürüme mesafesinde. Otel, Paris’in en büyük oda ve süitlerine sahip olması ile ünlü...

LEZZET DURAKLARI

Le Deux Magots, L’Avenue ve Café de Flore, gezme arası oturup bir kahve için soluklandığım, cazibesinden asla bir şey kaybetmeyen klasikler. Son zamanlarda enfes deniz mahsulleriyle öne çıkan Maison Russe da favorilerimden biri... Bin metrekarelik bir bahçenin içinde bulunan iki katlı bina adeta bir fantezi dünyası. Alt katında barı üstte restoranı ile son zamanların en gözde mekanlarından. Palais de Chaillot’un içinde yer alan Girafe; art deco iç tasarımı, çok lezzetli deniz mahsulü ağırlıklı menüsü ve Eiffel’e bakan muhteşem terasıyla beni çok cezbediyor. Hem öğle hem de akşam yemekleri için öneririm. Yine mutlaka gidin diyeceğim başka bir restoran ise Louvre’un bahçesinde, Musée des Arts Décoratifs’in yanında yer alan ve muhteşem terasıyla öne çıkan LouLou. İçeride oturacaksanız daha sakin ve şık olan üst katı tercih edin. Joseph Dirand’ın zarif iç tasarımı ve lezzetli yemekleriyle LouLou hem gündüz hem de gece çok revaçta. Trüflü pizzası inanılmaz lezzetli. Yemekle birlikte eğlence arayanlardansanız Balagan Paris’i öneririm; yemekleri kadar müzikleri de çok iyi. Öğle yemeği için Champs-Élysées’de yeni açılan Mun, hem iç dekorasyonu hem de terasıyla son zamanların en gözde ve yer bulması zor lokantası. Asya mutfağından örnekler sunan Girafe, Monsieur Bleu gibi tanınmış restoranların da sahibi olan Paris Society grubunun 2021 yazında açılan son gözdesi. Yine yeni açılan, renove edilen Hôtel de la Marine’in içinde bulunan Café Lapérouse kahvaltı ve öğle yemeği buluşmalarının yeni adresi. Projenin yatırımcılarından biri, LVMH grubunun CEO’su Antoine Arnault. Paris Moda Haftası sırasında Louis Vuitton’un brunch ve lunch davetleri o yüzden burada yapıldı. Paris bence dünyanın en iyi sanat merkezlerinden biri. Frank Gehry tarafından tasarlanan Fondation Louis Vuitton ve Jean Nouvel’in tasarladığı Fondation Cartier’de her zaman çok iyi sergiler oluyor. Palais de Tokyo ve Centre Pompidou da mutlaka uğradığım müzeler arasında. Saint Germain’de bulunun Rue de Seine üzerindeki galerilere de bir göz atın derim. François Pinault’nun özel koleksiyonu, Paris’in tarihi borsa binası Bourse de Commerce’de sergilendi. Ünlü mimar Tadao Andō, yeni müzenin sergileme alanları için var olan yapıya eklemlenen merkezi bir silindir tasarlamış. Tarihi eser olarak kabul edilen yapı, kubbe de dahil olmak üzere tamamıyla orijinaline uygun olarak restore edilmiş. Dairesel plana sahip kubbeli Bourse de Commerce binasına girer girmez sizi rotunda bölümünde Urs Fisher’in mumdan oluşan görkemli ve çok etkileyici enstalasyonu karşılıyor. Diğer katlarda ise yine çok değerli sanatçıların hepsi birbirinden etkileyici işleri sergileniyor. Bourse de Commerce’in hemen yanında ise yeniden restore edilen La Samaritaine mağazası yer alıyor. Eskiden orta sınıfa hitap eden her türlü ürünün satıldığı, 1869’da inşa edilen binada şu anda sadece lüks markalar satılıyor. Seçenek bakımından çok da zengin bulduğumu söyleyemeyeceğim. Konu alışveriş olunca benim gözdem hala Le Bon Marché. Ayrıca Saint Germain sokaklarında bulunan Moss, Dries Van Noten ve Golden Goose gibi ufak butiklerden alışveriş yapmayı seviyorum. Palais de Royal ve Marais, alışveriş için mutlaka uğradığım semtler. Marais, Paris’in tatlı kaosunu iyice hissettiren bir mahalle. Bölgenin kalbinde yer alan Rue des Rosiers hala Paris Yahudi topluluğunun merkezi. Sadece İbranice kitaplar satan kitapçısı, önünde her daim uzun kuyruklar olan falafel büfeleri, Sinagog ve şehrin en moda konsept dükkanları yan yana...

Paris anlatmakla bitmez. Ben kendi Paris’imi anlattım, ama eminim herkesin kendine özgü bir Paris’i vardır. Her yeni yolculukta yeni sürprizler keşfetmek dileğiyle..

Comments


bottom of page