top of page

İşinde Parlayanlar: Yeliz Sarıçalık

Raffles İstanbul Pazarlama ve İletişim Direktörü Yeliz Sarıçalık, bugünkü kariyerini “doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla ve doğru enerjilerle kesişen bir yolculuk” olarak tarif ediyor. Sarıçalık’la iş hayatının inceliklerini konuştuk.

Raffles İstanbul, onuncu yılını geride bıraktı. Sen de on beş yıldır konaklama sektöründesin. Raffles İstanbul ile yollarınız nasıl kesişti?


Raffles İstanbul ile yollarımızın kesişmesi, benim için oldukça anlamlı ve özel bir döneme denk geldi. Uzun ve tempolu geçen çalışma yıllarının ardından, oğlum Asrın’ın doğumuyla birlikte kendi isteğimle bir ara vermiştim ve bu molayı bir süre daha uzatmayı planlıyordum. Ancak bir gün Raffles İstanbul’dan gelen bir telefon, tüm planlarımı yeniden gözden geçirmeme vesile oldu. Dönemin genel müdürü ve otel müdürüyle gerçekleştirdiğimiz, iki saati aşan samimi ve nitelikli bir görüşme sonrası kendimi, yeniden profesyonel hayatın içinde ve Raffles İstanbul’da buldum. Bu buluşmayı kelimelere dökmek kolay değil; çünkü o görüşme, bir iş fırsatından çok daha fazlasını ifade ediyordu. Oğlumun doğumunun ardından profesyonel bir vesileyle ilk kez evden çıkmıştım. Raffles İstanbul’un lobisinde görüşme saatini beklerken hissettiğim pozitif enerji hâlâ hafızamda. Klasik bir iş görüşmesinden ziyade, sektörün ruhuna dair derinlikli bir sohbet şeklinde geçen oiki saatte, anlatılan kurum kültürünün bir parçası olduğumu içten içe hissettim. O an, benim için bir kırılma noktasıydı. İş ve yaşam dengesi üzerine kurduğum tüm planları yeniden şekillendirmeye değer buldum. Bugün Raffles İstanbul, ikinci on yılını yapılandırırken; Raffles Hotels & Resorts’un yenilenen marka kimliği, hedeflenen yeni kurum kültürü, yaratıcı iletişim projeleri ve stratejik pazarlama kampanyalarıyla bu dönemin bir parçası olmak büyük bir heyecan. En önemlisi de vizyoner bir üst yönetimden ilham alabildiğin, güçlü bir ekip ruhuyla desteklendiğin ve profesyonel birikimini gerçekten ortaya koyabildiğin bir ortamda çalışıyor olmak. Bu, tam anlamıyla doğru zamanda, doğru yerde, doğru insanlarla ve doğru enerjilerle kesişen bir yolculuk...


İşini aşkla yapan biri olduğun açık. Otelden çıktıktan sonra gündelik hayata geçişin kolay oluyor mu? Otelin içerisindeki sen ile dışarıdaki sen arasında nasıl farklar var?


Evet, sanırım benim için en önemli iki unsur, işimi seviyor ve sahipleniyor olmam. Otelden çıkmak, özellikle ofisten çıkmayı pek başaramadığım için bazen zor olabiliyor. Çıkarken, ertesi güne devredeceğim işler ve o günkü planlarım hakkında kafamın net olması çok önemli. “Kafamdaki dağınık elbise askılarıyla” çıkmam mümkün değil; çünkü yalnızca her şey yerli yerinde olduğunda gündelik hayata daha kolay geçiş yapabiliyorum.Acil bir durum olmadığı sürece, zihnimdeki “iş şartelini” indirip özel hayatımda Yeliz’e dönüşüyorum. Yine de zaman zaman iş telefonumdaki mesajları ve e-postaları kontrol etme alışkanlığım devam ediyor ama bunu yerine ve zamanına göre dengelemeye özen gösteriyorum. İki “ben” arasındaki en büyük fark, sanırım dış görünüşüm. İş hayatıma tarzımı yansıtsam da, daha kurumsal bir halim var. Özel hayatımda ise çok daha rahat, şık ve spor bir tarzda oluyorum; hatta iş ve özel kıyafet gardıroplarım bile ayrı. İç dünyama gelince, sabırsız ve ani yükselişlere eğilimli biriyim. Ancak iş hayatında profesyonellik gereği daha tahammüllü ve kontrollü oluyorum. Bunun dışında, genellikle olduğum gibiyim. Bunu yakın çevrem çok iyi bilir; bana dikkatlice bakan biri, içimden geçen duygu ve düşünceleri hemen yüzümden okuyabilir.


Seyahatlerindeki otel seçimlerinde seni en çok etkileyen detaylar neler? Hizmet kalitesinde seni şaşırtan veya rahatsız eden şeylerle karşılaştığın oluyor mu?


Mesleki deformasyonun etkisiyle, turizm sektöründe çalışan biri olarak seyahatlerim, tatillerim ve hizmet deneyimlerim doğal olarak daha fazla farkındalıkla şekilleniyor. Otel seçimlerimde, ister yurtiçinde ister yurtdışında olsun, öncelikle hijyen ve ulaşım kolaylığını göz önünde bulundururum. Fiziksel mekânın süper lüks olması benim için öncelikli bir kriter değildir; ancak aldığım hizmetin kalitesi, o oteli ya da mekânı tekrar tercih edip etmeyeceğimi belirleyen en önemli faktördür. Hizmet kalitesinde zaman zaman beni şaşırtan veya rahatsız eden deneyimlerle karşılaşıyorum. Örneğin, ülke içindeki butik otellerde sunulan gurme lezzetler ve özenle hazırlanmış odalar, ev sıcaklığını hissettiren atmosferleriyle beni her zaman mutlu eder. Yurtdışında ise, yerel kültüre uyum sağlarken, servis anlayışının ülkemizdeki kadar cansiparane olamayışını zaman zaman fark ediyorum. Ancak bu farkı, o ülkenin kültürüne olan saygımla dengelemeye çalışırken, bir yandan da ülkemizdeki hizmet kalitesine olan hayranlığım pekişiyor.


Şehirle aran nasıl? İstanbul senin için ne ifade ediyor?


Ben hem anne hem baba tarafından İzmirliyim, eğitim hayatımın büyük bir kısmı İzmir’de geçti ve ailemin çoğu hala orada yaşıyor.Bu yüzden, büyükşehir yaşamını seviyorum ancak şehri daha rahat bir şekilde yaşamak, özellikle hafta sonları kolayca deniz kenarına veya doğaya kaçabilmek, benim için oldukça değerli. İstanbul’da doğdum, birkaç şehir ve ülke arasında geçen okul hayatımın ardından büyük bir istekle İstanbul’a yerleşmeyi tercih ettim. Hatırlıyorum

da, hep “Doğduğum yere döneceğim” derdim; gerçekten de öyle oldu. Profesyonel kariyerimi İstanbul’da inşa etmeye başladım, ancak bir noktada ya tekrar yurtdışına gitmeyi ya da İzmir’e dönmeyi düşünürken, eşim Hakan ile tanıştım ve hayatımızı burada kurmaya karar verdik. Metropol yaşamının sunduğu olanakları seviyorum; her ne kadar her aktivite için zaman bulmak bazen zor olsa da, İstanbul’un sunduğu “istediğine kolayca ulaşabilme” hali, zihnimde büyük bir özgürlük hissi yaratıyor. İstanbul’da turist olmak bana çok keyifli geliyor; her köşede farklı bir deneyim keşfetmek, şehri her açıdan görmek bana ilham veriyor. Özellikle hafta sonları,şehre yakın doğada verdiğim molalar, bana kendimi “doğal yaşam ortamımda” hissettiriyor. Gece ve gündüzün bir arada sunduğu büyüleyici atmosferiyle bu şehri çok seviyorum. Ancak son yıllarda, insanların bu büyüyü biraz bozduğunu gözlemliyorum. Şehir, zaman içinde çok kalabalık ve karmaşık bir hal aldı, bu da insanı zaman zaman yorabiliyor. Ben bir İzmirli olarak, trafikle pek barışamayan ve iş-yaşam dengesine çok önem veren biriyim; bu yüzden kendi belirlediğim sınırlar içinde kalmaya özen gösteriyorum. Bu denge ise bana hem huzur hem de odaklanma sağlıyor.


Modayla aran nasıl? Kişisel tarzını nasıl tarif edersin?


Modayı takip ederim, ancak modaya uymak benim için ikinci planda kalır. Bu da aslında şıklığın benim için ne ifade ettiğini özetliyor. Toplumda o an neyin popüler olduğunu takip ederim, eğer bana hitap ederse de hayatıma dahil ederim. Ancak sadece moda olduğu için bir şeyin peşinden gitmem. Hatta bazen, bir şey en çok tercih edilen dönemini geçtikten sonra onu deneyimlemeyi tercih ederim. Bu bir mekân ziyareti olabilir ya da moda olan bir kıyafeti almak gibi. Örneğin, çok popüler olan bir kıyafeti beğendiysem alırım, ama en popüler olduğu dönemde değil, gardırobumda bekletip modası geçtiğinde giymeyi tercih ederim. Şıklık benim için kalite ve konforun birleşimidir. Kendimi rahat hissetmediğim bir kıyafeti giymem ve atmosferi ya da insanlarıyla uyum yakalayamadığım ortamlarda bulunmamaya özen gösteririm. Kıyafet seçimlerimde, dikiş ve kumaş kalitesine büyük özen gösteririm. Genellikle sakin, pastel tonlar ve desensiz, işlemesiz, yani sade ve zamansız parçaları tercih ederim. Bunun yanı sıra, sadece dünya markalarında değil yerel tasarımcı markalarında da bu kaliteyi bulabilmek bence çok değerli.



 
 
 

Comentários


bottom of page