top of page
Gizem Kızıl

Kendini kutlamayı öğrenmek

Film senaryolarında “kahramanın yolculuğu” dediğimiz bir yapı vardır. Kahraman mutlu sona ulaşmadan evvel büyük bir değişim yaşar ama elbette bu değişim tahmin edemeyeceği zorlukları beraberinde getirir. Öte yandan değişimin fitilini ateşleyen cesaret ödülsüz de kalmaz. “Genellikle”, bu yeni hayat kahramanın bir önceki hayatına göre daha iyi olacaktır. Sadece onun henüz bundan haberi yoktur.

En azından benim hayat senaryomda bu hep öyle işledi. İyi bir başlangıç için sıkıca tutunduğum yapının hep yıkılması gerekti. Günümüzde güvenli alandan çıkamamak çoğumuzun sorunu. Öte yandan kahraman güvenli alanından bir macera için çıkmazsa nasıl ilerleyebilir? Ancak şu konuda uyarmak isterim; ileri atılan her adımda hayat daha kolaylaşmaz. Aşılan zorluk daha büyük zorluklara gebedir büyük olasılıkla. Ama yaşamak böyle bir şey ve bence güzel olan tam da bu... Oynadığım bir oyunda hep aynı canavarı alt etmenin ya da onun beni alt etmesini seyretmenin ne zevki var ki? Acıdan zevk alan bir mazoşist olduğumu düşünmeyin. Olasılıkları görmek istiyorum diyelim.

Yeni başlangıçların anlatıldığı filmlerden birkaç örnek vermek isterim. “Alice Artık Burada Oturmuyor” der ki: “Beklenmedik bir olaydan sonra, Alice ikinci şansın var olduğunu ve bir kapı kapandığında diğerinin açıldığını çok geçmeden öğrenir.” Ya da “Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı”: “Hayatından memnun olmayan Walter Mitty bir gün ‘yeter artık!’ deyip işinden ayrılır ve tek başına bir yolculuğa çıkar.” Yani o döngüyü kırmak için beklenmedik, rutini bozan bir harekettir bu. Bu bazen çok daha basit bir şey bile olabilir. Her zaman “hayır” dediğiniz bir teklife “evet” demek gibi mesela, Jim Carrey’nin “Bay Evet”inde de öyle olmaz mı? Peki diyelim bunların hepsi gerçekleşti ve korku filminde ölmeyip şafağı gören karakter oldunuz. Bunu kutlar mısınız? Yoksa benim gibi, “her başarı bir tesadüftür” saçmalığına mı inanırsınız. Ben bu yeni yıldan kendim için kutlama yeteneği istiyorum. Herhangi bir şeyi kutlayabilmek, tesadüf olduğuna kendimi inandırmadan hem de. “Gizem bugün senaryona bir cümle yazdın. Tebrikler.” diyebilmeyi istiyorum. Başkalarını nasıl içtenlikle ve hevesle kutlayabiliyorsam kendim için de bunu yapabileyim istiyorum.Kutlama yapabilmek için her zaman büyük bir şey olmasına da gerek yok.

Bence nefes alabildiğimiz her an kutlamaya değer. Bunları yazarken gözümün önüne gelen tek kutlama sahnesinin Yorgos Lanthimos’un yönettiği “Köpek Dişi” filmindeki sahne olması enteresan... Oldukça karamsar olan bu sahne, kutlamalara dair bakış açımı özetleyecektir zannediyorum. Ama hayır, bu yazıyı umut versin diye yazıyorum, başlarken kendimi tembihlemiştim oysa. Bu yazıya ve bu seneye sağ ayakla girecektim! Neyse yine olmadı, biraz daha deneyeyim...

Peki kutlamak hep yeniyi kutlamak mı olmalı? Yeni yaş, yeni yıl, yeni iş... Eskiyi ve belki de pek o kadar hoş olmayan şeyleri kutlamak da bir o kadar önemli değil mi? Şöyle bir düşünüyorum da, hayatıma iz bırakmış bazı kötü anlarım vardır; aklıma geldikçe “Oh be iyi ki oldu” dediğim ve oluşunu derinden kutladığım anılar... (Bak gördün mü, giderayak tam umut vereceğim yine içinizi kararttım, yok galiba benden olmuyor). Bilmiyorum, siz de düşünseniz geriye gidip “o zaman iyi ki öyle oldu” dediğiniz şeyler bulursunuz veya bulmuşsunuzdur. O anları da içten kutlayabilmek ve minnet duymak, insana güçlü hissettiren ve umut vadeden bir duygu bana göre.


Bu yeni yıl için değişmeye söz verdiyseniz, umarım o adımı atacak cesareti bulursunuz. Ve sonucu ne olursa olsun, güneşin doğuşunu izlerken derin bir nefes alıp kendinizi hatalarınız için bile kutlamayı becerebilirsiniz.

Comments


bottom of page