Netflix'te ikinci sezonu yayınlanan Kuş Uçuşu için boşrolleri paylaşan Birce Akalay ve Miray Daner ile buluştuk. Hem keyifli bir çekim yaptık hem de dizideki rolleri hakkında sohbet ettik.
BİRCE AKALAY
Kuş Uçuşu’nun ikinci sezonu bende, İnci Aral’ın Safran Sarı kitabında yazdığı “Bizler, sabırlı suskunluğumuz ya da gürültüye boğulmuş isyanımızla aynı yaştan aynı renkteniz. Omuzlarımız birbirine değiyor, hafifçe itişiyoruz.” hislerini uyandırdı. Siz karakteri nasıl izliyorsunuz?
Çalışmadığım yerden sordunuz efendim. Okumamıştım ama okumak farz oldu şimdi. Ne güzel cümleymiş, cahilliğime verin ve tam üzerine bastınız diyebilirim. İlk sezonumuz aslında ikinci sezonda olacakların ayak sesleri gibiydi. Kuş sinsice aslanın yatağına girdi ve şimdi orada bir yaşam mücadelesi verecek. Aslan ise gönülsüz bıraktığı tahtını yine bildiği yerden yeniden ancak bu kez yeni kurallara göre yontmayı deneyecek. Lale ve Aslı’nın arasındaki o sessiz ama güçlü itişme hiç ama hiç bitmeyecek ve sezon finalinde seyircimizi 3. sezonumuza taşıyacak finale sürükleyecek.
Hayatta elbette tek bir doğru yok ama Birce Akalay’ın duruşu bana doğrucu, kontrolcü ve her zaman cool geliyor. Bu anlamda bir seyirci olarak Lale karakteriyle de örtüşen pek çok noktanız olduğunu düşünüyorum. Siz karakterle kendinizi özdeşleştirebildiniz mi?
Teşekkür ederim, bunları iltifat olarak kabul ediyorum. İnsanın tanıştığı herkeste kendinden az da olsa bir şeyler bulması olasıdır. Lale de benim için öyle. Gençliğinden itibaren geçtiği sokakları ve deneyimlerini biriktirmiş ve ilkeli bir harita yaratmış kendine. Yani kimlikler arası yolculuklarında navigasyonu nadiren şaşıyor. Ama illa ki şaşıyor, çünkü zaman değişiyor ve tabii ki metropolün sokakları da. Tam olarak bu açıdan Lale’yle benzeşiyoruz diyebilirim. Bir zamanlar benim de isyanım aynıydı gelişmeye ve değişmeye yönelik hevesim ve inancım da. Yeni çağın getirdiği yepisyeni alışkanlıklar, söylemler ve yaşam biçimlerine ayak uydurmakta zorlanabiliyorum zaman zaman, ama zamanın ruhunu ve sistemin direttiklerini okumakta güçlük çekmiyorum. Benim belleğimdeki harita da fena değildir yani.
Zaman her birimizin düşüncelerini ve davranışlarını değiştirirken; özellikle sosyal medya ile geleneksel medyanın kalıpları dışına korkusuzca taşılan yeni bir dönem de başladı. Siz hem televizyonda hem de dijital platformlarda birden fazla başarılı işe imza atmış biri olarak bu dönüşümü nasıl değerlendiriyorsunuz? Değişimin dönüşümün ritmine hızlı ayak uydurabilenlerden misiniz?
Mecralar, platformlar müthiş bir hızla çoğalıyor. Umarım bu devrim insanoğluna ve Dünyamıza zarar vermez ve daha çok faydasını görürüz. Ulusal televizyonlar hemen hemen herkesin ulaşabildiği tek mecra hala ve bu yüzden çoğunluğa ulaşabilmek için en güçlü araç. Yayınların niteliğinden çok reyting sistemi dediğimiz kura ne kadar endeksli olup olmadığı tartışma konusu ve sistemin kuralları her gün bu gücü elinde tutan eller tarafından değiştiriliyor. 90’lı yılların sonundan beri bu böyle. Dolayısıyla üretilen işler de bu endekse göre biçim alıyor ya da eleniyor.
Çeşitli dijital platformlarda yayınlanan ülkemiz menşeli işler ise üretimin niteliğine odaklı ve kendisine dünya arenasında karşılık arıyor. Benim en sevdiğim bölge burası sanırım.
Keşfedilmeyi bekleyen kişilerin ya da irili ufaklı grupların dışavurumlarını içerik olarak özgürce paylaşabildiği mecralar ise uçsuz bucaksız bir orman gibi. Yetişmek olanaksız tabii ki ama ben buralara kadar da tamamım.
Fakat tamamen göstermecilik üzerine kurulu ya da zamanla o hale dönüştürülmüş mecralarda, mesela Tik Tok, bizim zamanında tv de “pop corn” dediğimiz, beyin yıkama ya da insanları gündemden uzak tutma amaçlı yapılan şeylerin vasatlığına inanmakta güçlük çekiyorum. Bazen karşıma çıkan şeylere bakamıyorum dahi, gözlerime inanamıyorum diyorum ki bu insanlar böyle şeyleri neden yapar? Sonra elimdeki telefonu yavaşça olduğum yere bırakıp kendisinden uzaklaşıyorum.
Şu aralar “yapay zeka ile nasıl daha konforlu yaşarım?” birinci sınıftayım ve notlarım çok düşük. Şimdiye kadar uyum konusunda fena değildim ama bu ders biraz zor, bakalım nasıl olacak ben de bilmiyorum.
Kuş Uçuşu’nun ilk sezonu Lale Kıran için bir devrin sonuydu. İkinci sezonu güç ve denge anlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Güçlü olmazsanız dengede de duramazsınız. Çünkü eski bir balerin olarak söylüyorum denge ciddi derecede güç ister ve altın kural ya da maharet, düştüğünde dahi dengede düşebilmektir. Tıpkı doğada olduğu gibi. Bence hayatın akışında da böyle. Bak Lale Kıran’la benzer bir yönümüz daha çıktı bu soruyla birlikte. 2. sezonda göreceğiz bakalım Lale düştüğünde de dengede kalabilecek mi?
Aslı Tuna’nın varmak istediği yer Lale Kıran için bir tehdit, belki de suyun yolunu bulması. Birce Akalay’ın hayatına bir Aslı girseydi tepkisi ne olurdu? Yine Lale Kıran gibi bir sessizliğe bürünür müydü?
Girmiştir belki kim bilir. Lale kadar uzun süreli olmasa da ben de sessizliğe bürünmeyi ya da ona saklanmayı severim ve inan Lale kadar bile uyanık değildim yeni öğrendim sayılır 1-2 yıl oluyor. Kişi inatla kendi gibi biliyor meselesiydi biraz benimki. Saflıktan ya da aptallıktan değil, nezaketten. Bu, günümüzde bazı kimselere göre neredeyse ahmakça bir tutum bile olabilir. Ancak benim için bu bir duruştur her zaman. Görsem de görmezden geliyorum ya da tanımamayı tercih ediyorum diyebilirim. Bu sayede daha iyi koruyabiliyorum sanırım kendimi. Kendimce hak edene de hak ettiğini düşündüğüm zaman Pandora’nın Kutusu açılıyor tabi. Beylik bir laf olacak belki ama benim rotam inadına sevgidir, öyle de kalması için de epey uğraşıyorum diyebilirim.
Yeni bir yıla girmek üzereyken, Kuş Uçuşu’nun ikinci sezonu da seyirciyle buluşuyor. “Lale Kıran” karakterinin temsil ettiği değerleri düşündüğünüzde yeni bir yıldan dileyeceği ne olur?
Acımasız insanoğluna vicdan.
Dünya için barış, adalet, esenlik.
Ülkesi için barış, adalet, esenlik.
Kendisi için, cesaret.
Dizide söylenen “başarı da aslında bir travmadır” önermesini Birce Akalay olarak hiç hissettiniz mi? Kariyer insanı bir noktadan sonra kendisiyle korkutan bir şey oluyor mu?
Başarı nasıl bir başarı olmalı? Bu sorunun cevabını sanat vasıtası ile çocukken öğrendim ben. Küçük yaştan itibaren sanatın içerisinde bireysel olarak ya da kolektif olarak disiplinsiz asla varlık gösteremeyeceğimizi öğrendik. Gerçek başarı asla tesadüf değildir. Başarının gerçekliğini ise sürdürülebilirliği belirler. Başarıyı sürdürmek için ise insanın hep kendisi ile yarış halinde olması gerektiğini düşünüyorum. Yaşarsam eğer 60-70 yaş aralığımdaki halimi ben de çok merak ediyorum. Dolayısıyla başarısızlıklarım benim için hiçbir zaman travma olmadı hepsi bana yeniden başarabilmem için ders oldu.
MİRAY DANER
Kuş Uçuşu’ndaki tüm karakterler çok güçlü insanlar, dizide de bahsedildiği gibi hepsi aslan olmuş. Bu kadar güçlü insanın içerisinde Aslı Tuna bir kuş. Bu karakterin yırtıcı bir kuşa evrilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Miray aynı yırtıcılıkta biri mi?
Aslı görünen o narsist kişiliğinin altında büyük özgüven problemleri yaşayan, kökleri sağlam olmayan bir kadın, hayatın güzelliklerini görme yetisini çok erken yaşta yitirmiş. Hayalini kurduğu noktaya gelebilmek ve orada tutunabilmek için önüne gelen herkesle ve her şeyle hep bir yarış halinde. O nedenle saldırı ve savunma modunu yaşamının her alanına empoze etmiş. Deyim yerindeyse savaş pozisyonunda yaşıyor. Aslında bu “yırtıcı kuş evrimi“ Aslı’yı çok daha zor bir mücadelenin ortasına attı. Bir noktada ya tamamen bu çarkın dişlileri arasında yok olacak ya da hayatı algılama şeklini değiştirip, doğru kazanımlar edinip yoluna öyle devam edecek. Bana gelirsek kesinlikle Aslı gibi bir yırtıcılığa sahip değilim. İnandığım yolda sabırla, saygıyla ve güvenle ilerlemeyi tercih ederim.
İlk sezonu izlerken kızdığım Aslı Tuna’ya ikinci sezonda bir yakınlık hissettim. “Son bir kavgadır bu bütünüyle yalnız olduğu” gibi bir yerden; aslında kendi travmalarını aktarabileceği bir alan tanınmış karaktere. Siz Aslı Tuna’yı nasıl izliyorsunuz?
Ben Aslı’yla ilk sezondan beri derin bir empati kurabilmeyi hedefledim çünkü alışılagelmişin dışında oldukça hırçın, hırslı bazen de gerçekten kötü bir ruha sahip diyebileceğim kadar uç noktalarda gezebilen bir karakter. En başından beri sevgisiz, özgüvensiz, hep “öteki” hissederek geçirmiş bir çocukluk yaşadığına, dolayısıyla hayatı algılama, yaşama ve hedeflerine ulaşabilmek için seçtiği yollarda, bahsettiğim travmalar sonucunda kötücül bir biçim geliştirdiğine inandım. 2. sezon, ilk sezondan daha derine iniyoruz Aslı’yı tanıma yolculuğunda. Bu sezon daha insani taraflarını göreceğiz aslında hayatta herkesin yaşadığı hassasiyetlere sahip olabilecek potansiyel taşıdığını, o hırçın, hırslı halinin dışında kırılgan bir tarafının da olduğunu, korktuğunu, belki de kendine saygı duymayı öğrenirse saygılı olabilecek, sevgiyle eğitilebilecek bir genç kadın olabileceği konusunda çıkarımlar yapacağız. Bu sezon korkularını, bulunduğu yerde kalabilmek için verdiği çabayı daha derinden göreceğiz. Aslı’yla empati kurmak zor olsa da, hak vermeseler de en azından anlayabilecek bir noktaya gelecek bence izleyicilerimiz. Ben Aslı’yı izlerken üzülüyorum açıkcası hayatı yanlış yerden okumuş, çaresiz, sevgisiz, kuş uçuşu gittiği yolu hayatında kurtuluş biçimi olarak görmüş ve tek var olma yolunu bu olduğunu inanmış, kendinden bildiği bir yerden her şeyi tehlike algılayıp hep tetikte bekleyen, yalnız bir genç kadın aslında.
Dizideki diğer kadın karakterler; Gül, Müge, Güliz… Gerçek hayatta herhangi birimize anksiyete krizi geçirtecek kadar entrika dolular ama gerçekler. Öyle insanlar var. Miray Daner kendi kariyerinde herhangi biriyle karşılaştı mı? Siz bu entrika dolu kadınları nasıl görüyorsunuz? Kızkardeşlik kazanamaz mı?
Entrika dolu, bulunduğu yerde kalabilmek ya da kendinden başka herkesle yarış halinde olmayı yaşam biçimi edinmiş insanlar maalesef her sektörde karşımıza çıkabilecek kadar fazlaca var. Bu tarz kişilerin negatif enerjilerini hissettiğim zaman uzak durmayı tercih ederim. Ve hiçbir zaman böyle insanlara aynı negatiflikle cevap vermem çünkü verdiğimiz mücadelenin kendisine dönüştüğümüze inanıyorum, aynı Aslı’da olduğu gibi… Yani negatif bir enerji hissettiğim andan itibaren kendi alanımda kalmayı, uzak olmayı tercih ederim bu konuda içgüdülerim beni hiç yanıltmadı, dolayısıyla karşılaşmışsam bile en az etkileşimle sorunsuz atlattım. Ve evet tabi ki kız kardeşlik her zaman kazanır. Dünden daha iyi olabilmek için ortada bir yarış olmalıysa eğer onunla, bununla, şununla değil, herkesin yarışı kendisiyle olmalı bence bu hem daha etkili hem de daha ahlaklı.
Bazen genç olmanın günah olduğu gibi bir hisse kapılıyoruz. Sanki içten içe “zamanı değildi” demek istiyorlar. Hem Aslı Tuna için hem de Miray Daner için kendi kariyerlerini genç yaşta kurdular diyebilir miyiz? Genç olduğunuz için zorbalık gördünüz mü hiç?
Bu işe çok küçük yaşta başladım henüz 7 yaşında uzun soluklu olacağından habersiz, oyunculuk kariyerimin ilk adımını atmıştım. O yaşlardayken bile sorumluluk bilincine sahip, oyun alanı olarak gördüğüm bu işe hevesli ve saygılı bir bireydim. Dolayısıyla şuna inanıyorum yaş, tecrübe fark etmeksizin yaptığınız işe saygı, çaba, ve inançla bağlıysanız herkes size saygı duyuyor. İstisnalar olmadı mı derseniz tabi ki olmuştur, zorbalık hayatın her alanında var maalesef bazen “zorbalık” yapan kişi bile buna bir isim koyacak kadar düşünmeden, bunun bir manipülasyon yoluyla zarar verme tekniği olduğundan bile habersiz sadece ve sadece içgüdüsel yapıyor. Zorbalığa maruz kalmamı sağlamaya çalışan insanlar görüş alanıma girmediğinden hatırlayıp örnek verebileceğim majör bir olay yaşamadım. Ben her zaman duyguma, işime inançlı ve saygılıydım, negatif dış etkenlere kapalı, sadece kendimle ilgiliydim bu sebeple girişimde bulunanlar olmuşsa bile başarısız sonuçlanmıştır.
Aslı Tuna ciddi bir manipülatör, cinsel ve duygusal tüm manipülasyonlarla etrafında her zaman bir kitle toplayabilir. Kendi yolunuzda bu kadar arzulu olabilir misiniz? Yeni bir yıla girmek üzereyken, Kuş Uçuşu’nun ikinci sezonu da seyirciyle buluşuyor. “Aslı Tuna” karakterini düşündüğünüzde yeni bir yıldan dileyeceği ne olur?
Aslı müthiş bir manipülatör, bu konuda onun eline kimse su dökemez bence, bana gelince de ben manipülasyondan hiç anlamam Aslı ve Miray aynı doğruda olamayacak kadar farklı bambaşka iki karakter, sahip oldukları tek ortak nokta aynaya baktıklarında gördüğü kişi. Ben ulaşmak istediğim hedefe giderken daha etik dolayısıyla da daha kalıcı, sağlam adımlar atmayı tercih ederim.
Aslı yeni yılda her yıl dilediği gibi “başarı” diler ve bu dileğinin yanında bir ilk olarak “gerçek sevgi” eklerdi.
Comments