Özgün tasarım anlayışıyla mücevherden öte, kişiye özel deneyimler sunan ve 2024'te on beşinci yılını kutlamaya hazırlanan KISMET BY MILKA’nın Türkiye’den dünyaya uzanan başarı hikâyesini kurucusu Milka Karaağaçlı İnce’den dinledik.
Yeni bir marka kurmak cesaret ister. Onu global bilinirliği olan bir kimliğe oturtmak ise daha çok cesaret ister. KISMET BY MILKA’nın yolculuğu nasıl başladı?
Aslında her şey, kendim için daha anlamlı ve daha yaratıcı bir şeyler yapmak istediğimi fark etmemle başladı. Ben uzun yıllar iletişim alanında çalıştım. Tam hayatımda bir yenilik yapmam gerektiğini düşündüğüm zamanlar sık sık Londra’ya seyahat ediyor ve Londra’daki arkadaşlarıma İstanbul’dan kendimin tasarladığı nazar boncuklu, minik takılar götürüyordum. Bu hediyelerin çok beğenilmesiyle ‘’Acaba ben bunu daha mı ciddiye alsam?’’ diye düşünmeye başladım ve İstanbul’da ufak bir atölyede, içimden, aklımdan, hayallerimden ne geçiyorsa üretmeye başladım. Yaptıklarım çok ilgi gördü. Çünkü mücevherin kimliğine, kullanımına da girmeye başladığımı fark ettim. Günlük yaşamın içine soktum mücevher kullanımını, çünkü ben de öyle seviyordum. Hâlâ da öyle benim için. Kısa bir süre sonra tasarımlarımın dünya starları tarafından tercih edilmesiyle de markamız yurt dışında duyulmaya başladı. KISMET BY MILKA’yı tercih eden ilk dünya starı Madonna... Onun stil danışmanı benimle iletişime geçti. Ve kendime özel tasarladığım, kızımın baş harfi olan M yüzüğünün fotoğrafını Instagram’da gördüğünü ve çok beğendiğini, Madonna’ya gösterdiğini ve Madonna’nın da bu tasarıma bayıldığını belirtti. Aslında bu yüzüğü sadece kendime tasarlamıştım ve Monogram koleksiyona dönüştürmek gibi bir fikrim yoktu. Madonna bu yüzüğe bayılınca tabii ki onun için de bir tane tasarladık; ardından da bir koleksiyon haline getirdik. Bunun dışında Meghan Markle da Hamsa yüzüğünü ve Seed bileziğini neredeyse her gün takıyor. Scarlett Johansson kulağını bizim piercing’imizle deldirdi. Beni markam adına gururlandıran böyle çok örnek var gerçekten... Her zaman büyük hayaller kuran, hedeflerimi yüksek tutan bir insan oldum. Gerçekten şükrediyorum ve global anlamda birçok isim tarafından beğenilmek beni daha da üretken olmak konusunda inanılmaz motive ediyor. Aynı zamanda markamızın büyümesi konusunda global iş birliklerimiz de çok yardımcı oldu diyebilirim. Marka kimliğimizle örtüşebilecek global markalarla doğru projelerle yan yana gelmek çok kıymetli. Nike, Warner Bros. gibi dünyanın en büyük markaları ile iş birlikleri yaptık ve yurt dışındaki ünümüzü perçinleyerek dünyanın birçok noktasında mağaza açma, daha da önemlisi birçok ülkede tanınan ve sevilen bir marka olma şansını elde ettik.
KISMET BY MILKA’nın kendisi de cesur ve yenilikçi parçaları ile biliniyor. Yeni bir koleksiyon tasarlarken önceliğiniz ne oluyor? Tasarımlarıma başlamadan önce bir duygu, bir kavram ararım. Çevremdeki her şeyi gözlemlerim. Hayatın kendisinden, seyahatlerimden, sokakta gördüğüm insanlardan, tarihten ve hatta kendi geçmişimden
çok ilham alırım. Her şey bana esin kaynağı olabilir. Nasıl bir psikolojide ve nasıl bir sosyal ortamda yaşıyoruz; zihnimizin, ruhumuzun coğrafyası nasıl, onun üzerine düşünüyorum. Her ruha dokunmak, herkesin bu hikâyeleri hissetmesi benim için en büyük motivasyon kaynağı... İlhamımı yaşanmışlıklardan, hayallerimden, dünyada olup bitenden ve gelecekle ilgili öngörülerimden alıyorum. Her koleksiyonun hikâyesi apayrı ama
bir şekilde birbirleriyle de bağlantılı. Yıllar geçtikten sonra geriye dönüp baktığımda görüyorum; o kadar anlamlı bir şekilde gelişmiş ki hepsi birbirini takip etmiş ve desteklemiş. Her koleksiyon aslında benim iç dünyamın birer yansıması ve her birinin ortak noktası ilerlemek, daha iyisini başarmak ve sınırların ötesinde olmak gibi temaları işliyor olması genel olarak. Koleksiyon hikâyelerimizle farklı kimliklere ulaşırken, tasarım çizgimizle birbirinden apayrı tarzlara sahip insanlara hitap etmeyi başarabiliyoruz. İşte beni de en çok mutlu eden bu...
Bir tasarımın atölyedeki aşamasından vitrine alındığı ana kadar geçen sürede her şey sizin kontrolünüz altında mı? Nasıl bir ekiple çalışıyorsunuz?
Günümüzde KISMET BY MILKA’yı özgün ve benzersiz kılan en temel özelliklerinden biri tasarıma ve üretime verdiği önem. Bundan 15 yıl önce tasarım mücevherciliğine adım atmaya karar verdiğimde, her akşam işimden çıkıp Kapalıçarşı’daki mücevher atölyelerinde çalıştım. Burada kazandığım deneyim ve yaptığım gözlemler sayesinde bugün tasarım ve üretim departmanlarımızda 70’e yakın zanaatkâr ve tasarımcı ile birlikte koleksiyonlarımızı geliştirmekteyiz. Sürecin her aşamasını yakından takip ediyorum. Her koleksiyon öncelikle bir fikir ile doğuyor. Ekibimle birlikte bu fikri en iyi ifade eden parçaları ortaya koymaya çalışıyoruz. Koleksiyon parçaları ilk olarak kara kalem eskizlerle resme dökülüyor. KISMET BY MILKA’nın ruhunu en doğru yansıtan eskizlerin üç boyutlu modelleri çizildikten sonra, mumlanmış kalıplar öncelikle karşımıza geliyor. Bu sayede yaratılacak olan tasarıma dair bir ön izleme edinme fırsatı buluyoruz ve eğer herhangi bir detay hoşumuza gitmezse revizyonlar vererek tasarımı mükemmelleştiriyoruz. Altın alaşımları hazırlandıktan sonra ise döküm süreci başlıyor. Döküm sürecini ise taş seçim süreci takip ediyor. Kullanılacak taşın rengi, türü, boyutu gibi detaylara karar veriliyor. Mücevher işçiliği çok incelikli
bir süreç. Tasarım kâğıttan vitrinlere gelene kadar gerçekten birçok farklı aşamadan geçiyor ve tam anlamıyla bir ekip işiyle hayat buluyor. Atölyemizde her aşamanın farklı bir uzmanı var. Taş seçiminden mıhlamaya, eskizden 3D çizime uzanan süreçleriyle mücevher sanatı kesinlikle uzman bir ekiple ilerleyen bir sanat. Kreatif boyutun ötesinde çok meşakkatli bir teknik sürece şahit oluyoruz atölyemizde diyebilirim.
Mücevherat ve lüks tüketim hakkında ülkemiz de dahil Avrupa kıtası ile Arap Yarımadası arasında tür farklılıklar gözlemliyorsunuz? Öncelikle Türkiye için konuşmak gerekirse, 15 yıl önce mücevher dendiğinde aklımıza gerdanlıklar, takımlar gelirdi. Ben bu işe başladığımda altın ve pırlantalı mücevherler kuyumcudan, düğün veya nişan olduğunda da Kapalıçarşı’dan alınır ve kasaya kaldırılırdı. Gündelik hayatta altın değil, bijuteri kullanılırdı. Bu iki kategori arasında tasarım mücevherciliği olarak adlandırılan, daha ulaşılabilir, kasa beklemeyen, styling’i yapılabilen bir anlayış yoktu. KISMET BY MILKA, insanların günlük hayatına 15 yıl önce mücevheri soktu ve tasarım mücevherciliğine yön veren bir marka oldu. Böylece
tasarım mücevherin öncüsü olarak, Türk kültürünün mücevhere olan yaklaşımını da değiştirip yönlendirdiğimize çok inanıyorum. Avrupa kıtasında ise lüks tüketim ve altın pek tercih edilmiyordu. Avrupa insanı kaliteli ve klasik mücevherlerini yatırım olarak görüyordu. Avrupa insanı renk olarak da sarı altın yerine beyaz altını tercih edip değerli taşların olduğu sade tasarımlar kullanıyordu. Son dönemde tasarım mücevherciliği ile günlük hayata da uyarlanabilen kaliteli ve değerli mücevherler tercih edilmeye başlandı. Lüks tüketim dendiğinde akla ilk gelen Arap Yarımadası için ise durum tam tersiydi. Günlük hayatta çok fazla altın, özellikle de sarı altın kullanılıyordu. Özel günlerde ise takılan altının miktarı artıyordu. Son dönemde tasarım mücevher ile Arap Yarımadası insanı da tercihlerini sadeleştirirken kaliteden ödün vermedi. Dubai mağazamıza gösterilen yoğun ilgiden bunu anlıyoruz.
Markanız 15. yılına girerken özel bir şey planladınız mı?
Öncelikle geçmiş koleksiyonlarımızı ziyaret edip, orada en çok beğenilen tasarımlarımızın bir 15. yıl versiyonunu yorumlamak istiyorum. Onun dışında eğlenceli bir davet ile, KISMET BY MILKA severlerle birlikte olmak istiyorum. Son koleksiyonumuzun, tasarım ve işçilik olarak 15. yılımıza çok yakıştığını düşünüyorum ve bu koleksiyonumuzu 15. yılımıza ithaf etmek istiyorum. Son olarak, uluslararası çok özel bir lokasyonda yeni bir KISMET BY MILKA mağazası daha gelecek gibi. Onu da bu yıla yetiştirmeye çalışacağız. Ve tabi ki yine uluslararası bir işbirliği de gündemimizde. Ona da vakit yaratmaya çalışıyoruz. Kısaca dolu dolu bir 15. yıl bizi bekliyor.
Yorumlar