Çocukluğundan beri seyahat tutkunu olan Özlem Avcıoğlu, gezme tutkusunu paylaşmak için seyahat sitesi TravelModus’u kurdu. Son olarak, dünyanın 70’ten fazla ülkesine yaptığı seyahatlere dair gözlem ve düşüncelerini “Geziyorum Öyleyse Varım” kitabında toplayan Avcıoğlu ile gitmek, kalmak ve ikisinin arasını konuştuk.
Seyahat etmek, dünyayı olduğu gibi anlamamızı ve kabul etmemizi sağlayan aktivitelerden biri. Seyahat etmeye ne zaman başladın, hatırlıyor musun? Yolculuk sana ne ifade ediyor?
İlk seyahatimi dört yaşındayken İsviçre’ye yaptım. Hatta hayatta hayal meyal hatırladığım ilk anım da bu seyahattir. Özellikle de otelde geceleri yastığımıza bırakılan çikolatalar... Sonrasında da tüm yazları yurtdışında yaşayan dayım ve ailesiyle Avusturya, İsviçre ve Almanya’da geçirmeye başladık ta ki ben on iki yaşında isyan edip arkadaşlarımla birlikte olmak isteğim zamana kadar... Seyahat, kısa süreliğine olsa da, başka bir kültürün hayatını yaşayabildiğimiz bir deneyim. Bu deneyimle günlük rutinlerimizi geride bırakıp dünyanın değişik köşelerindeki farklı hayatları, yaşam tarzlarını ve farklı olasılıkları görebiliriz. Bize kültürleri, yerleşim yerlerini, insan dehasının yarattığı eserleri görme fırsatı veren bu deneyim, her zaman bir arzu nesnesi olmuştur. İşte bu nedenle bazı insanlar, ortada bir neden olmasa bile “gitme” ihtiyacı hisseder (İngilizce deyişiyle “wanderlust”). Farklı yerleri gezmeyi, deneyim yaşamayı, yeni öyküler dinlemeyi,farklı kültürleri öğrenmeyi ister. Onların kendilerine özgü bakış açıları ve dinmeyen merakları, kendi stillerini yaratır. Bu kişiler seyyahlardır. Ben de kendimi modern bir dünya seyyahı olarak tanımlıyorum.
Kültürel ve macera seyahatleri teknolojinin de gelişmesiyle görsel bir dünyayı başkalarıyla paylaşmamıza olanak sağladı. Seyahat kitabı yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Gezmek, görmek, gördüklerimi paylaşmak benim hayatımda hep vardı. 1990’lı yıllarda bu paylaşımı dergi ve gazete aracılığıyla yapıyor, yerli ve yabancı mecralara yazılar yazıyordum. Hatta 2000’lerin başında bu iş 34 dergisini çıkarmaya kadar vardı. New York’ta yaşadığım süre içinde iki sene NYU’da fotoğraf eğitimi almam kendi yazılarıma kendi fotolarımın eşlik etmesi ile devam etti. 2008 yılında dijitalin önemini kavrayıp lüks seyahat tavsiyeleri veren bir rehber olan travelmodus(.)com’u kurdum. Günümüzde her şey o kadar hızlı değişiyor ki seyahat rehberleri kitap olarak artık bu değişime ayak uyduramıyorlar. Sosyal medya her şeyin önüne geçmeye başladı. Gördüğünü aktarmak ve onun kalıcı olmasını sağlamak lazım. Kitap benim için çok değerli. Çok değerli bir yemek kitapları koleksiyonum var örneğin. Her şeyimi dijital olarak yapan bir kişi olsam da konu kitap olunca akan sular duruyor benim için. Basılı kitap bambaşka... Onu elinde tutmak, sayfalarını çevirmek ve koklamak ayrı bir haz. Bu yüzden ben de kalıcı bir şey yapmak istedim. Hem kalıcı hem de gençlere yol gösterici olsun istedim.
Kitap hem senin büyüdüğün dört şehir olan İstanbul, Bodrum, Paris ve New York’u hem de Arizona’dan Kyoto’ya geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Seni en çok etkileyen, sende en çok iz bırakan yer neresiydi?
Dünyada beni ben yapan bu dört şehirden başka Japonya özellikle de Kyoto beni çok etkiledi. Japonlar hem geleneklerini yaşatıyor hem de sanki “gelecekten gelmiş” gibi çağdaşlar. Japonya’ya gidince sanki başka bir gezegene gitmiş gibi hissediyorum her seferinde... Bir de tabii Utah, Arizona, Wyoming, Santa Fe, Kaliforniya, Nevada’nın eskiden Kızılderili toprakları olan bölgeleri... Kendimi o kadar oraya ait hissediyorum ki... Sanki orada doğmuş büyümüş gibiyim; belki de geçmiş yaşamımda bir Amerikan yerlisiydim.
Yolculuk bir hedef midir yoksa hedefe varmak için bir araç mı?
Yolculuk evden çıktığım andan itibaren başlayan ve anda kalmamı sağlayan bir süreç. Önemli olan sadece gidilen yere varmak değil; oraya ulaşma kısmını da çok seviyorum. Araba ile gidiyorsanız arabaya bindiğiniz andan itibaren veya havaalanına ayak bastığınız andan itibaren başlayan bir şey bu; bir duygu... Sadece o anın içindeyken kapabildiğim bir zaman dilimi, yolculuk. Yoksa devamlı bir geleceği düşünme, plan yapma, problem halletme halinde oluyorum.
Devamlı seyahat etmek çok güzel elbette. Peki, eve dönüş sende hangi hissi uyandırır?
Her ne kadar çok seyahat etsem de aslında evimi de çok seven biriyim. Evim nerede olursa olsun, İstanbul veya New York fark etmez; evde olmayı, evde vakit geçirmeyi çok seviyorum. Yolculukların sonunda mutlaka evimi özlemeye başlarım. Her yolculuk sonrası da bir süre kendimi eve kapatırım. Seyahat ederken zamanım çok yoğun geçiyor; bir anım bile boş kalmasın diye belki bir ayda yapılacak aktiviteyi on güne sığdırıyorum. O yüzden eve dönünce gördüklerimi ve deneyimlerimi sindirme sürecim başlıyor. Kitap-dergi okumak, araştırma yapmak ve dizi izlemek kafamı boşaltıp yeni bir yolculuğa hazırlanmamı sağlıyor.
Yeni başlayacaklar için bir seyahat önerin var mı? Rüzgâr nereye eserse diyenlerden misin yoksa her şey planlı ve programlı mı ilerler?
Öncelikle şunu belirteyim; seyahat etmek aslında kendine yatırım yapmaktır. Yeni kültürlerle tanışmak, yeni yerler görmek insanı gerçekten çok besliyor; okumak, araştırmak da güzel elbette ama deneyimlemeden olmaz. Bir şehri, müzeyi ya da mimari yapıyı yerinde görmenin, kokusunu almanın tadı bambaşkadır. Yeni başlayacaklara önerim sadece yola çıksınlar; planlı ya da plansız fark etmez...
Röportaj: Ebubekir Elkatmış
Comentarios