top of page

Organik Ütopya: Mimari, Sinema ve Müziğin Buluşması

Bir kentin tasarlanması ne kadar da büyük bir hayal... Öte yandan bir zamanlar sesin kaydedilebilmesi de hayaldi. Saniyede 24 karenin hareketli görüntüyü oluşturması belki tesadüftü ama yüzlerce insanın karanlık salonda film izlemesi bir hayaldi. Ütopya aslen “var olmayan yer” olarak kodlansa da asla mümkün olmayacağı herkesçe bilinen bir şeyin mutlaka mümkün olduğu kabulünü içeriyor. Tüm yaratımlar gibi...



Sinemada ütopya, distopya kadar sık rastladığımız bir tema değil. Bu her ütopyanın, insan zihninin sınırları ile kurgulanabildiği gerçeğinin yanı sıra izleyicinin sinemayla kurduğu ilişkiyle de ilgili. Çünkü insan bir şekilde kendisinin iyi olduğuna ikna oluyor da kötüyle nasıl baş edeceğini bilemiyor. Bugün her birimiz bir ütopyada yaşayabileceğimizi düşünüyor ama distopik bir evrende nasıl savaşılacağını öğrenmemiz gerektiğine inanıyoruz.


Mimari ve müziğin sinemada kullanımı; bir filmin atmosferini, duygusal tonunu ve anlatımını derinlemesine etkileyen iki önemli sanatsal unsur. Çünkü insan beyni mekânlar ve seslerle hatırlama eylemini gerçekleştiriyor. Sinemanın gizli yüceliği ise sabit bir teknolojiye bağımlı olmaması ve hâlâ yeni evrenlerle ilişki kurabilmemizi sağlamasında gizli.






SİNEMADA MİMARİ ÜTOPYA


Metropolis: Sessiz film döneminin sona ermesinden neredeyse bir yüzyıl sonra, Fritz Lang’ın Metropolis filmi hala en ünlü ve ikonik sessiz klasiklerden biri olmaya devam ediyor. Metropolis, bilim kurgu film yapımcılığının dönüm noktalarından ve ilham olduğu Star Wars, Blade Runner, Batman gibi yarattıklarımimari şehirle ünlü filmlerin ilk örneği. Fritz Lang, ütopya ve distopya temalarını bir arada işleyerek, devasa ve fütüristik şehir manzaraları sunduğu 1927 yapımı bu filmde; yüksek binalar, geniş caddeler ve ileri teknoloji, ütopya temasının bir yansımasını aktarabilmiştir. Ancak, aynı zamanda bu mükemmel görünümlü şehir, altında yatan sosyal eşitsizlik ve işçi sınıfının çektiği sıkıntılarla bir distopyaya dönüşür.


Başlangıç: Yoğun aksiyon sahneleri, doğa kanunlarını çiğneyen görsel efektleri, başkalarının bilinçaltına girebileceğiniz bir bilim kurgu dünyası ve en önemlisi gerçek bir mimari ütopya inşası... Leonardo DiCaprio’nun rol aldığı “Başlangıç”tan bahsediyorum elbette. Bir rüyanın ütopyasında kaybolmak, bence tüm distopyalardan daha güçlü bir deneyim. Ancak Başlangıç’ı gişe rekorları kıran bir filmden anlık bir klasiğe neyin dönüştürdüğünü anlamak istiyorsak Hans Zimmer’ın müziklerini de mutlaka konuşmalıyız.


MÜZİK VE SİNEMA


Gattaca: Ütopya temasının işlendiği filmlerden biri olan “Gattaca”, Michael Nyman’ın besteleriyle dikkat çekerken idealize edilmiş bir toplumu anlatıyor. Çok da uzak olmayan bir gelecekte geçen film, kendisi için bir kahraman statüsüne yükselmesi gereken sıradan bir insan tarafından temsil edilen gelişmiş bir ayrımcılık biçimini ve onu aşmaya yönelik aynı derecede gelişmiş bir kararlılığı inceliyor.


Truman Şov: Philip Glass ve Burkhard Dallwitz’in müzikleriyle bir devrin kapılarını araladığı “Truman Şov”, Truman Burbank dışındaki herkes için bir ütopya sayılır. Truman’ın yüzeyde mükemmel ve kusursuz görünen yapay dünyası, filmingenelinde seyirciye ne kadar manipülatif ve gerçek dışı bir evren yarattıklarını gösterir.

Kommentit


bottom of page