Platonik: Gupse Özay, Kerem Bürsin, Öykü Karayel
- Magnet Quarterly

- 22 Eyl
- 9 dakikada okunur
“Platonik” sayımızda, yalnızca aşkın ulaşılamaz yanına değil; farklı bakış açılarının bir araya geldiğinde yarattığı hikâyeye de bakıyor ve Netflix’te yayına giren “Platonik: Mavi Dolunay Otel” dizisinin üç başrol oyuncusunu ağırlıyoruz: Gupse Özay, Kerem Bürsin ve Öykü Karayel. Bu üç isim farklı kariyer yollarından, farklı oyunculuk anlayışlarından gelerek aynı dünyada buluşuyorlar. Platonik: Mavi Dolunay Otel; komediyle dramın, naiflikle cazibenin, sahicilikle abartının kesişim noktasında duran bir proje. Biz de bu kapak hikâyesiyle yalnızca dizinin hikâyesini değil; üretme biçimlerini, seyirciyle kurdukları bağı, oyunculuğa dair kişisel yaklaşımlarını inceliyor; üç güçlü ismin ortak paydasında şekillenen yeni bir “Platonik” hikâyeye tanıklık ediyoruz.

GUPSE ÖZAY
Yazarak başladığın kariyerine oyunculuğu da ekleyerek seyircinin hakkında çok konuştuğu işlere imza attın. Özellikle komedi gibi seyircinin çok kısa sürede reaksiyon geliştirdiği bir alanda üretmek nasıl hissettiriyor?
Açıkçası çocukluğumdan beri insanlar üzerinde etki bıraktığım alan hep komedi oldu. Hep gülen yüzleri görerek büyüdüm. Güldürmeye de alıştım ve bu bana hep çok iyi geldi, geliyor. Dolayısıyla şu an gülen yüz sayısı çoğaldıkça keyfime diyecek yok. Kahkaha sesi ve gözden akan gülüş yaşları en sevdiğim şey.
Tüm duygulara artık sadece imaj sayesinde ulaşabildiğimiz ve bir kaydırma hareketiyle karşımıza gelen felaket haberine de ortak sevince de neredeyse aynı tepkiyi verdiğimiz bir zamanda komedi yazmak zor mu? Yazarken sürekli iyi bir ruh halinde olmak mümkün mü?
Benim bu konudaki şansım, zamanı belirleyebiliyor oluşum. Yani her hafta bir komedi dizisi yazıyor olsaydım beceremezdim eminim. Çünkü herkes gibi kötü olaylardan çok etkileniyorum. Elim asla klavyeye veya kaleme gitmiyor. O yüzden böyle dönemlerde erteleme şansım oluyor. İyi hissettiğim zamanları kovalıyorum. Bazen de kendimi iyi hissettirmek için yazmayı deniyorum, özellikle de bu dönem. Başka bir dünya yaratıp içinde nefes almak da bir yöntem çünkü.
Hem diyalogların hem de karakterlerin çok canlı ve sahici oluyor. Bu enerjiyi yazarken nasıl yakalıyorsun? Mesela yazma sürecin belirli bir rutine mi bağlıdır, yoksa zamanı gelince mi oturursun başına?
Rutinci değilim açıkçası. Hedefe kilitlenen bir tipim. Bir hikâye yazmaya karar verdiysem beynimde dolaşmaya başlıyor önce. Bir süre sonra kıkır kıkır gülmeye başlıyorum aklımda oynayan sahnelere. Sonra heveslenip bir gün oturuyorum başına hızlıca yazıp bitiriyorum. Yarım bırakmayı sevmem, sabırsızım. O yüzden uzun yıllar veya aylar süren bir yazma sürecim olmuyor. Sosyal medyada TikTok’un da yükselişiyle artık hiç tanımadığımız insanların gün içinde neler yaşadığından, sevgilileri ile olan kavgalarından, aileleriyle yaptıklarından haberimiz var.
Bu sınırsız etkileşim alanının seyirciyi doygunluğa ulaştırdığını düşünüyor musun?
Seyirciyi doyuma ulaştırmıyor bence. Ama seyircinin izlediği şeyin gerçeğe yakın olması gerekliliği doğdu artık. Çok abartılı ve gerçekten uzak sahneleri sıcak bulmuyor seyirci. Yani ya tam absürt olacak ya da tam gerçek olacak. Bir de kısa video izleme alışkanlığı uzun bir hikâyeyi takip etmedeki sabrı azalttı. Üreticiler olarak hız, ritim, empati, sıcaklık, vuruculuk noktalarını iyi kestirmemiz gerekiyor.


Tüm Mücevherler: Bvlgari Elbise: Elif Cığızoğlu
Gülmek her zaman etkili bir silah mıdır?
İnsanda tepki yaratan güçlü duygular her zaman iyi bir silahtır. Yani korkutup bağırtmak, üzüp ağlatmak veya güldürüp kahkaha attırmak. Bu duygular arasında komedi diğerlerine göre en pozitif rahatlama yöntemi. Dolayısıyla bence en güçlüsü.
“Platonik: Mavi Dolunay Otel”deki karakterlerin yazım sürecinde karakterler arasındaki dengeyi nasıl kurdun? Canlandırdığın Gülten karakterini yazarken kendin için değiştirdiğin bir şey oldu mu?
Aslında bu dizide karakterler arasındaki dengesizlikten müthiş bir denge doğdu. Asla bir araya gelemeyecek karakterleri dip dibe koyduk. Dolayısıyla aralarındaki diyalogları yazmak çok eğlenceliydi. Gülten biraz son dönem makyaj ve güzellik reels’lerindeki kadınları abartılı şekilde temsil ediyor. Güzellik takıntısı arşa çıkmış durumda ve bu yazması eğlenceli olsa da bir kadın olarak beni üzüyor. Nedret ise yine son dönem spritüel reels’lerdeki ritüelci insanları abartılı şekilde temsil ediyor. Gülten’i kendime adapte ederken hafif kabalık ve haşinlik ekledim. Enerji olarak naif biri değilim. Ama ona yakıştı.
Karakterin güzelleşmeye olan arzusu çok tanıdık bir yerden izleyiciye geçiyor. Kimi zaman çılgınca bulduğumuz şekillerde de sonuçlanabilen bu gözü karalık için ne düşünüyorsun?
Dediğim gibi komedide eğlenceli bir konu olsa da gerçekte bir kız annesi olarak beni endişelendiren, keyifsizleştiren bir durum. Sadece görünümüne odaklanmak içeriyi cılızlaştırıyor. Tek tip kadın modeli veya kabul görmek için herkesin göründüğü gibi gözükmeye çalışmak korkunç bir şey bence. Komedi bu konuda iyi bir silah derken doğru söylüyoruz aslında. İzlemesi eğlenceli bir hikâyede izleyiciye sıkmadan ve çaktırmadan ufak mesajlar verebiliyoruz.
Platonik bağlar bazen insan ilişkilerinden bile daha güçlü olabiliyor. Sen hiç platonik hisler yaşadın mı? Sadece bir insana değil; bir şeye, bir fikre ya da bir hayale karşı platonik bir bağ kurdun mu?
Kesinlikle. Ben her şeye âşık olabilirim. Mesela Ay’a platonik bir aşk besliyorum. Teleskoplar aldım, devamlı gözüm onda. Ama bunu obsesyonla birleştirmemek lazım. Çünkü takıntılı bir platonik aşk zaman kaybettiriyor. Ay’la arama mesafe koydum. Her gece ona bakmak zorunda değilim. O zaten beni görüyor.
Öykü ve Kerem ile beraber oynamak nasıl bir deneyimdi?
Muhteşemdi. Öykü, zaten benim canım arkadaşım. Üstelik çok büyük bir hayranlık beslediğim oyuncu arkadaşım. Öykü dümdüz konuşurken bile onu izlerken dalıp gidiyor insan. Hele benim yazdığım bir projede beraber oynamak çok heyecanlıydı ama çaktırmadım. İkna etmek zor oldu ama… Tehditle mehditle ikna ettik geldi oynadı sağ olsun. Kerem ise benim komşum. Hiç tanımıyordum bu proje öncesinde. Uzaktan seveceğimi düşündüğüm biriydi. Gerçekten de inanılmaz tatlı biriymiş. Yıllarca nasıl arkadaş olmadığımıza üzüldüm. Delinin teki. Sohbet etmek çok keyifli ve çok komik biri. Her konuda inanılmaz bilgisi var ve enerjisi insanı ele geçiriyor. “Hafta sonu mağarada inceleme yapıcaz, gelsene” desen hemen gelir. Bayılıyorum ona... Çok güzel bir setti. Fıstıklı kabuk yiyip, saatlerce gülerek, eğlenerek oynadık.
Uzun zaman sonra bir karakterin gerçek aşkı bulmasını canıgönülden istedim. Özellikle karakterin değişim motivasyonu çok samimi geldi bana. Sen Gülten’in son bölümden sonraki hayatı için bir şey düşündün mü? Yoksa orada bıraktın mı?
Bütün karakterlerin sonraki hayatı, yönetmenimizle ikimizin cebinde. Hepsi bizim çocuğumuz, onları yarım bırakamayız. Belki başka bir yerlerde hayatlarına devam ediyorlar, belki de bizim yazıp çekmemizi bekliyorlar kim bilir.


Gupse Özay: Tüm Mücevherler: Bvlgari Gömlek ve Pantolon: Elif Cığızoğlu Ayakkabı: Hermes
Kerem Bürsin Tüm Mücevherler: Mont Blanc Tüm Kıyafetler: Loro Piana Ayakkabı: George Hogg
KEREM BÜRSİN
Hollywood’dan Türkiye’ye uzanan kariyerinde, kültürler arasında bir köprü gibi yaşadığın dönemler oldu. İki farklı hikâye anlatım estetiği ve biçimi arasında senin oyunculuğa olan bakışın değişti mi?
Yaşım ilerledikçe, daha fazla tecrübe edindikçe ve hayat deneyimi kazandıkça oyunculuğa bakışım da ister istemez değişti, değişiyor. Bu aslında çok organik bir süreç; yaşayan bir şey olduğu için seninle birlikte sürekli dönüşüyor. Ama hiç değişmeyen noktalar var mı diye düşündüğümde, sanırım elime güzel bir senaryo geçtiğinde hissettiğim heyecan ve heves hiç değişmiyor. O karaktere duyduğum ilgi, onunla geçireceğim zaman, içine girdiğim o süreç hep aynı kalıyor.
Kariyerine dramanın yanı sıra komedi işlerini de ekledin. Aktörler için tür değiştirmek riskli olabiliyor. Sen bu çeşitliliği nasıl değerlendiriyorsun?
Farklı türlerde çalışmak oyunculuk kariyerine ne kattı? Bilmiyorum, biraz olaya nasıl baktığınla alakalı. Ben bir oyuncuyum. Evet, kariyer önemli ve o açıdan tür değiştirmek risk teşkil edebilir. Ama en temelinde ben bu işi oyunculuk için yapıyorum. Esnek bir oyuncu olmak benim için çok önemli. Komediyi de çok seviyorum, dramayı da. Yani tür değiştirmek, daha ziyade o esnekliği geliştirmek için değerli. O yüzden seviyorum. Bir türe bağlı kalmak ya da hep aynı türden devam etmek beni çok sıkıyor. Zaten çabuk sıkılan bir insanım. O yüzden farklı şeyler keşfetmek, farklı şeyler çıkarmak çok hoşuma gidiyor. Türden türe geçerek devam etmek isterim.

Hırka: Hermes Pantolon: MT1012
“Platonik: Mavi Dolunay Otel”de canlandırdığın karakter oldukça özgüvenli ve kendi cazibesinin de çok farkında. Hatta zaman zaman bu özgüven farklı boyutlara ulaşabiliyor. Karaktere hazırlanırken bu konular üzerine düşündün mü? Karaktere nasıl hazırlandın?
Okuduğumda ilk düşündüğüm; çok güzel yazılmış bir senaryo olduğuydu. Gupse ve Onur’un gerçekten büyük bir başarısı. Karakterler çok net bir şekilde ortadaydı. Bazı sahneleri okudukça, karakterin gelişimini ve değişimini gördükçe, çok heyecanlandım açıkçası. Zaten narsist kişiliklerle dalga geçmeyi seven bir insan olduğum için bu karakter benim için muazzam bir fırsat oldu. Çok çok eğlenerek oynadım. Maalesef çekimlerin 1,5 ayı boyunca hastaydım, toplam 2 ay sürdü çekimler. O yüzden nasıl bir iş çıktı henüz bilmiyorum ama oynarken inanılmaz keyif aldım. Çok güzel yazılmış bir senaryo olması hepimizin işini çok kolaylaştırdı.
Gerçek hayatta biri sana iltifat ettiğinde içinden neler geçiyor? İltifatı hemen kabul edenlerden misin yoksa durduk yere mahcup olduk diyenlerden misin?
Çok iltifat kabul edebilen biri değilim aslında, yani onu hemen kabul edip sahiplenmek çok da benlik bir şey değil.

Tüm Mücevherler: Mont Blanc Tüm Kıyafetler: AMIRI Ayakkabı: George Hogg
Platonik bağlar bazen insan ilişkilerinden bile daha güçlü olabiliyor. Sen hiç platonik hisler geliştirdin mi? Sadece bir insana değil; bir şeye, bir fikre ya da bir hayale karşı platonik bir bağ kurdun mu?
Genelde fikirlere ve hayallere herhalde…
Öykü ve Gupse ile beraber oynamak nasıl bir deneyimdi?
Efsane, gerçekten inanılmaz bir deneyimdi. Zaten Öykü inanılmaz bir oyuncu. Daha önce kısa süreli birlikte oynama fırsatımız olmuştu ama bize hiç yetmemişti. Neyse ki bu projede yollarımız tekrar kesişti. Onunla çalışmayı gerçekten çok seviyorum. Hem yetenekli hem de çok keyifli bir insan. Gupse ise hep birlikte çalışmak istediğim bir oyuncuydu. Yani bir şekilde onun dünyasına dâhil olmayı istiyordum. İlk tanıştığımızda içimden “Tamam, iki deli birbirini buldu, çok eğleneceğiz” dedim. Gerçekten öyle oldu. Hem inanılmaz yetenekli ve çalışkan hem de bir o kadar mütevazı. Böyle inanılmaz yetenekli iki insanla çalışmak benim için büyük şans oldu. Üstelik yönetmenimiz, ekibimiz, diğer oyuncularımız… Herkes o kadar iyiydi ki. A-game bir ekipti, tam anlamıyla…
Sen uluslararası görünürlüğü en yüksek olan aktörlerimizden birisin. Birçok farklı platformda da yer aldığın için seyirci dinamiğini yakından takip edebiliyorsundur. Sence seyirci “Platonik: Mavi Dolunay Otel” ile nasıl bir ilişki kuracak?
Bence çok sevecekler. Çünkü herkes çok iyi iş çıkardı ve senaryo, hikâye gerçekten çok güzel yazıldı. Aynı zamanda çok güncel konuları da ele alıyor. Bu yüzden, insanları eğlendirecek ve dünyanın bu zor, tatsız döneminde onlara ilaç gibi gelip gülümsetecek bir proje olacağını umuyorum.
Yakın zamanda toplumsal etkini olumlu yönde kullandığın için Etki Ödülü’ne layık görüldün. Sence ünlülerin toplumsal konularda ses çıkarması neden önemli? Bu görünürlük sorumluluk duygunu nasıl etkiliyor?
Evet, sesimizi çıkarmak önemli. Ama sesimizi çıkarmak olayın bir kısmı, tek yeterli done olduğunu düşünmüyorum. Hatta sosyal medyanın bu konuda ne kadar faydası da olsa bence artık zararı da olmaya başladı çünkü yardım yetkimizi basitleştirip daha da duyarsız bir hale getirdiğini düşünüyorum. Kısacası, önemli bir sorumluluk. Günümüzde rakamlar hep büyüyor ama çoğu zaman bu büyüme varlığı değil, tüketimi anlatıyor.
Sen bu hızın içinde kendini nasıl konumlandırıyorsun? Hiç “her şeyi bırakıp daha sakin, kendi kendine yeten bir hayat” kurma hayali kurduğun oluyor mu?
Kesinlikle, öyle bir hayalim var. Hatta hayal değil, hedefim bu. Dünyadaki tüketim ve değer biçimi sanki garip bir hal aldı ve çok hızlandı, çok yoğunlaştı ve aşırı hızlı bir tüketime geçtik. Neyin kalitesi, neyin değeri kaldı, emin olamıyorum. İçinde bulunduğumuz dünya hem çok duyarsızlaştı hem çok vahşi bir hal aldı. Tam dibimizde bir katliam yaşanırken insanlığın neyin önemli olduğunu sorgulayacağını düşünüyorsun ama aslında öyle olmuyor. Tüketim devam ediyor, hayat kaldığı yerden akıyor ve buna tanık olmak çok garip ve üzücü. Maalesef dünya “bir” olarak hareket etmediği sürece bu sistemde hep bunlara şahit olacağız. Halbuki cennet gibi bir evimiz var. Onu sevmediğimiz yetmezmiş gibi kendimize ve yaşayan ne varsa ona da zarar veriyoruz. İşte tam da bu yüzden kaybolup doğanın içinde, onunla bir bütün olarak yaşamak; doğanın vermiş olduğu inanılmaz şeyleri deneyimleyip yaşamak istiyorum.


Öykü Karayel Elbise: Elif Cığızoğlu Gupse Özay Elbise: Leam Almes
ÖYKÜ KARAYEL
Bağımsız sinema, ana akım diziler ve dijital projelerde seni hep başka biri olarak izledik. Bu senin için bilinçli bir tercih mi? Benzer bir karakter oynamak konfor sayılabilir mi?
Sevdiğim işin farklı farklı alanlarını keşfetmek bana keyif veriyor. Bir de sorumlu hissediyorum kendimi yaptığım işe karşı. Kendimi sürekli geliştirmem, yenilemem gerekiyormuş gibi geliyor. Becerebiliyor muyum bilmiyorum ama benim motivasyonum bu yönde oluyor. Genellikle beni heyecanlandıran roller; yapamayacağımı düşündüğüm, bana uymayan roller oluyor. Ben de çocukça o heyecanın peşinden gidiyorum fırsatım oldukça.
Ben yarattığın her karakterin iyiliğini istediğini düşünüyorum. Bir karakter çalışırken onu tanımaya ne kadar vakit ayırırsın? Bir karakterin her eylemi sence tanımlanmalı mı?
Biraz sezgisel bir yaklaşımım oluyor role karşı. Sonrasında o rolü yazan ve yöneten insanın dünyasını anlayıp onunla bağ kurmak, onun beklentilerini karşılamak üzerine çalışıyorum aslında. Bu da biraz provalarda şekillenen bir süreç. İkinci soru metotlara yönelik bir soru. Birçok farklı eğilim var. Doğrusu yanlışı yok, hangi yöntem oyuncuya uyuyorsa... Oyuncunun itici gücü nerede bulduğuyla alakalı biraz. Birisi karakterin eylemlerinin altındaki sebepleri bulunca ve kafasında onlara bir arka hikâye oluşturunca rahat eder ve yola öyle çıkar. Benim için daha çok, okuldan beri, aksiyon her şeydir ve başlı başına birçok şeyi ifade eder. Gerisi seyircinin zihninin derinliklerinde tezahür etmeye devam eder.
Yetenekli ve göz önünde olmak aynı zamanda talihsizlik olarak da değerlendirilebilir mi? Bir yandan bunun sorumluluğunu alarak yaşamak seni engelleyip kısıtlayan bir şey mi?
Eskiden, daha gençken bir engel gibi görüyordum bunu. Ama insan gençken yaptığı birçok şeyin sorumluluğunu almakta biraz güçlük çekebiliyor zaten. Şimdi şöhrete daha yumuşak bir yaklaşımım var.


“
Platonik: Mavi Dolunay Otel”de canlandırdığın Nedret karakteri inanılmaz naif ve hassas. Nedret ile ilk tanıştığında neler hissettin? Karaktere hazırlanmak nasıl bir süreçti?
Öncelikle Gupse ve Onur’a “Siz delirdiniz mi, niye beni istediniz ki” dediğimi hatırlıyorum. Komedi işine beni düşünmelerine şaşırdım bayağı uzun bir süre. Sonra Gupse’nin ekip oluşturmadaki başarısına şahit oldum. Oyuncu seçimleri çok organik bir bütünlük oluşturuyordu. Onur çok içimi rahatlattı bütün süreçte. Yeni bir şey denerken Onur gibi bir yönetmen olsun istersiniz yanınızda.
Hayat ciddi olayların ve heyecanların yanına komik olayları getirip koymayı seviyor gerçekten. Gündelik yaşamda mizahla aran nasıl?
Mizah insanın hayatta kalma, yaşamla baş etme metodu bence. Bir tedavi aracı. Egonun bulduğu en sağlıklı yöntem. Artık sükûnet ve sessizlik ulaşılması gereken bir hedef. Çünkü özellikle şehirde yaşayanlar için ses duymayacak çok da bir alan yok. Senin şehirle aran nasıl? İstanbul içindeyken iyi geliyor mu? Mekân değişikliğinin ruh sağlığı üzerinde kısa süreli olumlu etkileri olabiliyor ama uzun vadede insan nereye giderse kendini de götürüyor. O yüzden şehirde çok huzurlu hissettiği, açıklık ovalarda içinin daraldığı da oluyor. Bu çağda insanın kendi içinde korunaklı bir yer yaratması biraz elzem. Her zaman bunu başarmak mümkün olmuyor ama başarabildiği zamanlarda çok güçlü hissediyor insan kendini.

Platonik bağlar bazen insan ilişkilerinden bile daha güçlü olabiliyor. Sen hiç platonik hisler yaşadın mı? Sadece bir insana değil; bir şeye, bir fikre ya da bir hayale karşı platonik bir bağ kurdun mu?
Bir fikre platonik duygular beslemek nasıl olur bilemedim. Ortaokul zamanlarında çok beğendiğim ama hiç açılmadığım çocuklar olmuştu. Benim hiç yapamadığım bir şey, birine gidip senden hoşlanıyorum demek. İçimde yaşarım daha iyi. Reddedilme korkum ağır bastı hep sanırım.
Gupse ve Kerem ile beraber oynamak nasıl bir deneyimdi?
Ben başından beri Kerem’in bu rol için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyordum. Daha önce de bir işte birlikte oynamıştık. Oyunculuğunda çok fazla mizahi nüvenin olduğunu görebilmiştim orada da. Gupse’yi oyunculuk yaparken gözlemlemek çok şey öğretti bana. Çok cesur. Denemekten asla utanmıyor, çekinmiyor. Onun esnekliğinde olabilmeyi çok isterdim. Çok özgür bir alan orası.
Nedret karakterinin doğa üstü olana olan ilgisi şüphesiz bir arayışın sonucu. Senin spiritüalizmle aran nasıl?
Bilim ve spiritüalizmin tam ortasındayım diyebiliriz.
Dizideki favori repliklerimden biriyle bitirmek istiyorum röportajı. “Orada mısın?” Ben hep buradayım.
Genel Yayın Yönetmeni: İrem Bakic, Selim Can Çelik
Yayın Direktörü: Ebubekir Elkatmış
Fotoğraf: Fırat Meriç
Styling: Ali Arısoy
Saç: Ferit Belli
Makyaj: Hakan Kültür
Prodüksiyon Müge Sarıoğlu
İletişim Ajansı: Golin İstanbul








Yorumlar