Eski Yunanca kökenli “ou-topos” (olmayan yer) ve “eu-topos” (iyi yer) kavramlarından türeyen ütopya kavramı, var olmayan bir toplum tasarısı olduğu kadar, mükemmel bir toplum idealini de yansıtan bir bakış açısını ifade ediyor. Thomas More, tam 508 yıl önce yazdığı bu kitapta, ideal bir toplum ve devlet düzeni olan “Ütopya” adlı hayali bir ada üzerine odaklandı. Ütopya’da toplum, mülkiyetin ortak olduğu, eşitlikçi bir yapıya sahipti. Ada, adil bir hükümetin ve toplumsal düzenin oluşturulduğu bir yerdi. Kitap, o dönemin Avrupa’sındaki toplumsal sorunlara eleştirel bir yaklaşım getirirken, ideal bir toplum düzeni hakkında da düşündürücü fikirler sunuyordu.
Ütopya, bize dayatılana karşı bir dünyanın mümkün olduğunu gösterirken eleştiri kültürünün de oluşmasını sağladı. Bunu görsel, işitsel ve edebi olarak hafızalarımıza kazımak da kuşkusuz sanatın sorumluluğundaydı. Döneminin çok ötesinde etki uyandıran pek çok sanatsal ifadenin arkasında ütopik bir görüşün saklı olduğunu gözlemleyebiliriz. Sanat, ütopyaların duygusunu aktararak, insanların ideal toplum düzenlerini hayal etmelerine ve tartışmalarına olanak tanıdı. Aslında sanatçılar bir anlamda kendi ütopyasının izini sürdü. Kandinsky’nin deyimiyle, “Dün ütopik olan bugün gerçek haline geldi.”
Günümüzde de mevcut sistemi eleştiren ütopik sanat, izleyicileri kendi dünyalarının kusurlarını ve onu iyileştirme olanaklarını düşünmeye zorluyor. Aynı zamanda bir ilham ve umut kaynağı olarak da insanlığın sınırlamaların üstesinden gelmesi durumunda nelerin başarılabileceğine dair bir fikir veriyor. Hayal edilen ideal coğrafyaları, adaları, başka gezegenleri kurgulamasıyla, uzamsalbir boyutu da içinde barındırıyor. Dahası, ütopik sanat daha iyi bir dünya için ikna edici bir vizyon sunarak, toplumları ilerleme ve reform için çaba göstermeye motive edebiliyor. Çalışmalarıyla daha yaşanabilir bir dünya yaratmaya çalışan sanatçı Joseph Beuys’un “7000 Meşe Ağacı” projesini buna örnek olarak gösterebiliriz.
1986 yılında kaybettiğimiz, çağdaş sanatın en önemli isimlerinden Joseph Beuys, bugünün ve geleceğin dünyasını biçimlendirmeye yönelik tavrıyla ütopist bir sanatçı olarak karşımıza çıkıyor. 1982 yılında Almanya’nın Kassel kentinde gerçekleşen Documenta Bienali’nin 7.’sinde başlattığı “7000 Meşe Ağacı” projesi, çevresel ve sanatsal bir girişim olarak çok ses getirdi. Dünyayı iyileştirme aracı olarak sanatı kullandığı bu proje, Beuys’un ütopik bir düşünceyle gerçekleştirdiği somut bir eylemi olarak hafızalara kazındı. Temiz bir doğanın temiz bir toplum oluşturmak için ön koşul olduğunu savunan Beuys, bu projenin Kassel’de başlayıp tüm dünyaya yayılmasını umut etti.
7. Documenta’ya gönderme yaparak 7’nin katı olan 7000 sayısını seçen sanatçı, bu 7000 Meşe’nin insanların yaşamını kapsayan bir heykel olduğunu belirtti. Tüm Kassel halkının ağaç dikerek heykelin oluşumuna katılmasının amaçlandığı projede, büyüyüp gelişen ağaçlarla bu “sosyal heykel”, sürekli değişim halinde olan, zamana temellenmiş ütopik bir sanat olayı haline geldi. Meşeler ve bazalt taşları, geçmiş ve geleceğin şimdiki zamanda bir araya gelmiş hâli gibiydi. Bazalt taşı yeryüzünün derininden gelen yapısıyla geçmişin günümüze uzantısı, meşe ağacı ise saçaklı kökleri ve göğe uzanan dallarıyla değişimin ve dönüşümün köprüsüydü. Küreğin ve toprağın bir araya gelişi ise yaratma eyleminin başlangıcıydı.
Joseph Beuys, nasıl ki taşı yontarak ortaya bir heykel çıkarabiliyorsak, toplumu da bu şekilde sanatla yontarak iyileştirebileceğimizi iddia ediyordu. Kirli ve hasta olanı, arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlayan bu proje, bugün ve geleceğe yönelik ütopik bir tavır olarak çağdaş sanat tarihinde ayrıcalıklı bir yer edindi.
Günümüzde de küresel zorluklarla karşı karşıya kalırken, ütopik sanatın önemi her geçen gün artıyor. Sanatçılar, vizyonlarını ifade etmek için yeni teknolojileri ve medyayı kullanarak ütopik temaları keşfetmeye devam ediyor. Sanal gerçeklik, dijital sanat ve etkileşimli enstalasyonlar, izleyicilerin hayalî dünyalara adım atmalarına olanak tanıyan sıra dışı deneyimler sunmaya devam ediyor. İster bir fırça darbesi, mimari bir yapı ya da sanal bir deneyim olsun, ütopik sanat bizi kendi ideal dünyalarımızı yaratmak için hayal etmeye ve zihnin sınırlarını kaldırmaya davet ediyor.
Comments