Yalnız Yolculuklar ve Koleksiyonculuk
- Cemal Yağız Alpfer
- 8 Tem
- 1 dakikada okunur
Yalnız seyahat etmek, bir olmak, kendinle olmak. Eksiklik değil; fazlalıklardan arınmak...

Yalnız yolculuklar sadece eksilmeyi değil, tekrar çoğalmayı da getiriyor. Yeni insanlarla tanışıyorsun; sanat, tasarım, lezzet, müzik, koku... Yolda karşılaştıkların, sana yeni parçalar ekliyor ve fark etmeden, yola çıktığından farklı biri olarak devam ediyorsun. Yeni bir ilham turu ve yer Paris. Keşfetmek kadar biriktirmek de yolculuğun bir parçası... Koleksiyonculuk başlıyor. Gördüğün bir detay, obje ve bir atmosfer... Bazen bir eşya, bazen bir anı olarak sana dönüyor.
Koleksiyoncular denildiğinde aklımıza hemen Lorenzo de’ Medici, veya Guggenheim isimler gelir. Ama aslında koleksiyonculuk sanat tarihine yön veren, servet sahibi kişilere özgü olmuyor. Büyük bütçeler ya da iddialı vizyonlar gerektirmiyor. Farkında olsak da olmasak da çoğumuz belirli nesneleri toplar, seçimlerimizi kişisel ihtiyaçlarımıza, zevklerimize ve sezgilerimize göre yaparız. Koleksiyonculuğun psikolojisi daha derin, katmanlı ve bireysel bir sürecin parçası...
Sadece sahip olmak da değil, hissetmek, anlamak ve yenilenmek. Koleksiyon yapmak, sahip olunan parçalarla anlamlı bir bütün oluşturmakla ilgilidir. Nesneleri bir araya getirirken aralarındaki uyumu görmek ve nasıl tamamlandıklarını hissetmek keyif veriyor. Sanat eserleri, mobilyalar ya da uzun zamandır aranan özel bir obje... Her biri bir bütünün parçası olarak düşünüldüğü vakit, yerini buluyor.
Soyut ve figüratif eserlerin yan yana duruşu, sert ve yumuşak dokuların kontrastı, nötr tonların içine serpiştirilen renkler... Sanat eserleri, kitaplar, oyunlar ve beklenmedik materyaller ve teknikler ile hayat bulan sanat eserleri... Dönemin en iyi işçiliğini hissettiren mobilyalar, ustaca şekillendirilmiş formlar, fevkalade kumaşlar, nadir deriler ve incelikle işlenmiş marküteri dokular. Yine detayların içinde kayboluyoruz. Bilinçli ve yaratıcı bir oyun alanı.








Yorumlar