İllüstrasyonları ve animasyonlarıyla hayatın içinden konulara değinen Sina Ateş, yaptığı işlerde sadece görselliğe değil verdiği mesaja da odaklanıyor. Mitolojiden siyasete, tarihten geometriye hemen her konudan ilham alan sanatçı, dijitalleşen dünyada fiziksel olandan kopmamak gerektiğini düşünüyor.
Ceket, Tişört: Hugo Boss
Pantolon: Levi's
Kariyer hikayenizi sizden dinleyebilir miyiz? Sanat ve tasarımla yolunuz nasıl kesişti? Çocukluktan itibaren çizime hep ilgim vardı. Ben neşe, öfke gibi duygularımı ve derdimi çizerek anlatan bir insanım. Küçük yaşta çizdiğim karikatürleri hala saklıyorum. Meslek tercihim de bu yönde oldu ve Grafik Tasarım eğitimi aldım. Bu süreçte ise bilgisayarla daha çok haşır neşir olmam çizimi aksatmama sebep oldu. 2012-2019 arasındaki ajans hayatımda sektörel işlerin getirdiği tekdüze çalışma biçiminin hayal gücümü körelttiğini fark edip farklı bir yol arayışına girdim ve eski dostum olan çizime geri döndüm. İlk çizimlerimi dotwork stilinde çizmeye başladım. Dotwork çalışmalarımda biraz da şehrin gürültüsünden uzaklaşmak ve sakinliği bulmak adına manzara çizimleri temasıyla ilerledim ve 2019’da “Kaos İçerisinde Rahatlık” başlıklı ilk kişisel sergimi açtım. 2020 pandemi sürecinin hayatımıza getirdiği değişiklikler ve olumsuzluklarla beraber kendimi bulduğum bir sene oldu diyebilirim. Dünyada ve çevrenizde olan olaylara karşı bir duruşunuz ve düşünceniz her zaman oluyor fakat bu düşünceleri kendi şahsım üzerinden dikte ediyormuş gibi ifade etmek mantıklı gelmiyordu. Bunun yerine söyleyeceklerimi farklı bir karakterle eğlenceli bir dilde anlatmanın daha keyifli bir iletişim olacağını düşündüm. İşte o an, Adem karakteri kapıyı çaldı. Onun gelmesiyle aklımda benden ayrı bir dünyayı keşfetmeye başladım diyebilirim. Gündemdeki olayları ve insanın günümüz dünyasındaki dertlerini Adem’in gözüyle harmanlayıp onun diliyle anlatmaya başladım. O günden beri Adem’in serüveni büyüyerek devam ediyor.
Yaptığınız işlerde yarattığınız karakterler ve kendinize has çizgilerinizle özgün bir evren yaratıyorsunuz. Yaratım süreciniz nasıl işliyor, en çok nelerden ilham alıyorsunuz? En büyük ilhamım gündem. Gündemi birçok açıdan ve mecradan takip ediyorum. Bu da bana içimi sıkan olayları ve gündem yaratan detayları daha komik ve eğlenceli bir dille hicvetme olanağı tanıyor. Zira yaşadığımız çağ içerisinde toplumun üzerinde uygulanmak istenen kontrol mekanizması bir insan olarak beni çok yoruyor. İnsanın doğasıyla olan bağının koparılmış durumda olduğunu düşünüyorum. Üstüne çok okuduğum için belki de... Hal böyle olunca bu depresif hissiyattan çıkmak adına işlerimi komik bir üslup ile tasarlamaya çalışıyorum. Okuyucuya da bana da iyi gelen bir metot olduğunu düşünüyorum. Yaşamı ve içindekileri merak eden bir insanım, her konuda bilgi sahibi olmak zorunda hissediyorum. Dolayısıyla beslendiğim ve ilham aldığım çok konu var. Bunlar mesela mitoloji, kozmoloji veya geometri de olabiliyor; dinler tarihi, ya da siyaset de... Tarih en büyük tutkum. O dönemler hakkında okudukça bize anlatılandan çok daha ilginç ve derin bir resimle karşılaşıyorum. Mesela, 15. ve 19. yüzyıllar arasında yaşamış sanatçıların gravür ve harita başta olmak üzere eserlerini incelemek bile benim için ilham olabiliyor.
“Kripto çağında gözlem ve dışavurum” yapan bir sanatçı olarak sanatın giderek daha fazla dijitale taşınmasına nasıl bakıyorsunuz?
Son dönemlerde tablet üzerinden çizim yapıyor olsam da dijitalleşmenin çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Hakiki malzemeden kopmamamız gerektiğine inanıyorum. 87’liyim ve dijitalleşmenin göbeğine doğdum. Commodore 64’ün pikselli oyunları ile başlayan, sonrasında güçlenerek hayatımızın her noktasına dokunan ve hatta yakın süreç içerisinde dijital bir araç olmadan en tabii işlerin dahi halledilemeyeceği bir döneme tanıklık ediyoruz. Her ne kadar işler kolaylaşıyor gibi görünse de fiziksel dünyanın anlamını yitirdiği zorunlu bir dijitalleşme içerisindeyiz. Her olgu gibi sanat da bu dijital dünya içinde kendine bir yer bulmaya çalışıyor. Mesela, NFT daha bir yıl önce oldukça popüler olmasına rağmen bugüne baktığımızda o kadar rağbet görmediği aşikâr. Trendler hiç olmadığı kadar hızlı değişmeye başladı. Özümsemeden tüketmek bir alışkanlık haline geldi. İlerisi ne gösterecek bilinmez ancak fiziksel dünyadan kopmamanın önemini tekrar vurgulamak istiyorum. Zira cevherimiz hala orada saklı.
İçinde bulunduğumuz dönemde kalıcı işler yapmanın sırrı nedir? Benim için bu çok boyutlu bir konu. Bunları çizgim, mesajım ve elimin hızı olarak sıralayabilirim. Yaptığım işlerde sadece görselliğe değil, verdiğim mesaja da odaklanıyorum. Görsellik her çizer gibi benim için de çok önemli. Sonuçta çizginizin farklılığıyla anılıyorsunuz. Ancak ben çizgimin yanı sıra mesaj kaygısı da güdüyorum. Ayrıca, gündemin hızına yetişmek ve çalışmamı sıcağı sıcağına sunmak için kalemim de hızlı olmalı ki mesajın bir anlamı olsun. Bu üçünün birbirini tamamlaması benim işimi anlatan en önemli öge. Bu şekilde çalışmalarımın daha derin bir anlam kazandığına inanıyorum.
İşinizin sizi en mutlu eden tarafları neler? İşimi çok severek yapıyorum ve çizmek beni sonsuz bir heyecanla besliyor. Kendi cevherinizden içinize sinen bir şey üretmek ve onu insanlara sunmak, bir sanatçı olarak çok tatmin edici. Hele bir de takdir görüyorsanız, işte bu tarifsiz bir duygu.
Fotoğraf: Samet Turkan Fotoğraf Asistanı: Melih Aran
Styling: Gözde Ekici
Saç-Makyaj: Onur Bayram, Ahmet Çepel
Prodüksiyon: Müge Sarıoğlu
Commenti